28 Mart 2007 Çarşamba

GÜL ve ailesi...

İran'da doğup tüm dünyaya yayılan gül, eşsiz güzelliği, kokusu ve tedavi edici özelliğiyle çiçeklerin kraliçesidir... Doğada kendi kendine yetişen yüzlerce tür ve çeşit yaban gülünün yanında yetiştirilen güllerin sayısı binleri aşıyor. Gülgiller ailesiyse bitkiler aleminin en ilginç ve renkli simalarını barındırıyor.


EVRENİN kusursuzluğunu ve tüm bitkilerin gizini kendinde toplamış bir kraliçe: Gül... Ona yüklenen anlamlar mı onu eşsiz kılar, yoksa eşsizliği mi ona bunca anlamlar yüklenmesini sağlar bilinmez ama, saf güzelliği ve kokusu yönünden güllere eşdeğer çiçek yoktur bitkiler aleminde.

Gül, her yerde en iyilere layıktır. İran'da doğmuş ve oradan yayılmıştır dünyaya... Haçlı seferleri sırasında başka topraklarla tanışma şansını elde eden gül, gittiği her ülkede ozan, savaşçı ve sevgililere esin kaynağı olmuştur. Kleopatra, Antuan'ı yerlere serdiği diz boyu güllerle baştan çıkarmış, Roma ziyafet sofraları bu çiçeğin taç yaprakları ile süslenmiştir.

Taçlarının eşi bulunmaz kadifeliğine, zümrüt yeşili yapraklarının kusursuz orantısına ya da taçların ortasına kurulan etaminin (çiçeklerde erkeklik organıdır) erimiş altınına her ozan vurulmuştur. Belki bülbülü de etkileyen buydu kim bilir?

Efsaneye göre bülbül güle aşıktır. Gül önce solgun bir ak güldür, goncanın seher vakti açtığı sanılır, bülbül bütün gece bu anı bekler. Gonca açılacaktır, bülbül seyredecektir, ama beklediği anı yaşayamadan uykuya dalar, goncanın açılışını seyredemez. Her seferinde fırsatı kaçırır... Gül mevsimi geçer bülbül lal olur. Gül mevsimi gelir ötmeye başlar, gülün açılmasını kendi muhabbetine karşılık vermesini bekler, bülbül öter, gül naz eder. Bülbül hasretle gülün dalına konar ama daldaki dikeni fark etmez, diken bülbülün göğsüne batar, al kanlar sızar bülbülden... Gülün toprağına akan kanlar yağmur suyuyla gül fidanına geçer ve ondan sonra beyaz gül kıpkırmızı açmaya başlar...

Bu yüzden "gülün kırmızısı bülbülün kanındandır" ya da "vefakar bülbülün ölümüne sebep olan gül hicabından kızarır" denir. Şiirler bundan dolayı bülbül-gül-diken üçlüsü üzerine kurulur. Artık sevda nimeti, külfeti ile beraberdir. Efsaneden gerçek sözler yerleşir hafızamıza; "gülü seven dikenine katlanır", "gül dikensiz olmaz"...

Binlerce çeşit gül

Ancak gül sadece şairlerin değil, bitki bilimcilerin, kimyacıların, bitkiyle tedavi uzmanlarının ve onun şaşırtıcı gücünden yararlanmak isteyenlerin de dünyasıdır.

Yaban gülü cins ve türleri oldukça fazladır ve bunların 40 kadarı Avrupalıdır.

Yetiştirilen gül çeşitlerinin sayısıysa binleri aşar. Bitki yetiştiricilerin her gün bir yeni cins elde ettikleri söylenebilir. Ve bu sihirbaz çiçek, bahçelerde erguvandan, ametisten daha parıltılı bir mora, kırmızıdan pembeye, sarıdan portakal rengine, hiçbir imparatorun tacında görülmemiş rubiden (kırmızı yakut) safire (gök yakut) olağanüstü bir tablo yaratır.

Bu kadar çeşit üzerine düşen borçları öder ve neredeyse maddeden arınmış düşsel bir güzellik yayar çevreye.

Saf gülle tedavi

Güllerin çoğu melezleştirmeyle kötü işlem görmüş, tarımsal savaş ilaçlarıyla öldüresiye yıkanmış ve "iyileştirici, verimleştirici" kimyasal gübrelerle bol bol doyurulmuş, böylece ilaç olarak kullanılma niteliklerini tümden yitirmişlerdir. Tedavide kullanılanlar melezleştirilmemiş ve işlem görmemiş olanlarıdır.

Ortaçağ'da verem hastalarını saf gülden yapılmış reçellerle tedavi ederlermiş. Bundan da anlaşıldığı gibi taç yapraklarından demleme usülüyle hazırlanan hafif bir çay zamanında içildiğinde boğaz hastalıkları, burun ve bronş akıntıları, sindirim sisteminin inatçı iltihapları, ishal ve dizanteri için etkili bir ilaç olur. Ölçüsüz alınan antibiyotiklerle bağırsak florası bozulmuş kimselerin bu demleme ile kür yapmaları iyidir. Bu demlemeyle vajinal yıkama akıntılara karşı da etkili sonuç verir. Yoğun kaynatılmış taç yaprakları ve gül şurubu ise göğüs hastalıkları için ve genel güçlendirici olarak kullanılır. Özellikle akciğeri hırpalanmışlarda çok faydalıdır. Gül taçları ile yapılan banyolar romatizmal ağrılara iyi gelir.

Gül kokusu için "meleklerin sevdiği koku" derler. Dekorasyonda, çiçek düzenlemelerinde kullanılır. Çiçeği, kokulu taç yaprakları salata ve pastalara konulur. Ayrıca bunlardan şurup, sirke, şerbet, reçel yapılır. Türkiye'ye özgü gül lokumunu da unutmamak gerekir.

GÜLGİLLER

Gülgiller ailesi, bitkiler aleminin en renkli ve ilginç simalarından oluşur. Yaban gülü (Kuşburnu, köpek gülü) (Rosa rubiginosa), Isparta gülü (R. damascena), Versicolor (R. gallica) ve eczacının gülünden (R. gallica officinalis) oluşan güller pek çok meyve çiçeğiyle de uzaktan akraba olurlar.

Kuşburnu Meyvesi: Çay, şarap, reçel yapımında kullanılır. Bu meyveler yabani gülden elde edilir. Kış mevsiminden sonra kanda biriken toksinleri baharda vücuttan atmak için kuşburnundan daha iyi bir yöntem olamaz. Vitamin deposudur. Özellikle C vitamini açısından çok zengindir. Köpek gülü denmesinin bir sebebi de Ortaçağ'da kuduza karşı kullanılmış olmasındandır.

Kayısı Ağacı: Tanrıların kutsadığı kayısı ağacı, aynı zamanda "sağlık ağacı" olarak da anılır. Tam olgunlaşmış ve büyük ölçüde tarımsal savaş ilaçlarıyla işlem görmemişse A ve C vitamini bakımından zengindir. Kayısı özellikle çocuklarda, kansızlık çekenlere, göz rahatsızlığı olanlara iyi gelir. Mide ve karaciğer rahatsızlığı olanların dışında herkesin tüketmesi gereken bir meyvedir. Diyare ve kolik olanlar sıvı yağda kaynatarak yararlanabilirler.

Badem Ağacı: Hiçbir ilaç, onun kadar tahrişlere, yanıklara ve bebek pişiklerine merhem olamaz. Basma ustalarına sürekli çiçekleri ile modellik etmiştir. Acı ve tatlı olmak üzere iki tipi vardır. Akdeniz'de çokça yetişir, çoğu ülkelerde bilinmez. Çok iyi bir müshil ilacıdır, solucan ve kurt düşürmeye yardımcıdır. Badem çiçekleri ile yapılan demleme, bağırsak parazitlerinde etkilidir. Asit pürissik (asit siyanitrik) içerdiğinden acı bademin zehirleyici etkisi vardır. O yüzden ağız yolu ile kullanılmaması gerekir. Çiçekleri lapa ve banyo olarak kullanılırsa ağrı kesici etkisi vardır. Tatlı badem ise doğrudan meyve olarak yenilir. Pastalarda, tatlılarda kullanılır. Tatlı badem yağı, hatmi çiçeği ve gelincik demlemesine balla birlikte katılırsa özellikle çocuklarda kurt düşürücü etkisi vardır.

Kiraz Ağacı: İlkbaharda yapılacak taze kiraz kürünün insan sağlığına büyük katkısı vardır. Kuş kirazı ve defne kirazı türleri rahatlıkla kullanılır ama vişne ağacı gibi meyveleri ve çiçekleri yelpaze biçiminde toplanan türleri tedavide pek kullanılmaz.

Besin açısından şeker hastaları için hiçbir tehlike oluşturmayan kiraz, kolay sindirilebilir şeker yüklüdür. Gözlerin dostu olan kiraz ayrıca meyveye tatlı kırmızı renk veren A vitaminiyle dolu "karoten" maddesi içerir. İdrar söktürücüdür, saplarının demlenmesi de aynı etkiyi gösterir.

Şeftali Ağacı: Çin kökenli bir ağaçtır. Şeftali ağaçlarının kış sonunda herkesin çok beğendiği çiçeklenmiş görüntüsü, Çinli ressamların başta gelen ilham kaynağıdır. Meleklerin kollarına benzeyen çiçekli dalların uçuk kırmızı rengi insana yaşama sevinci verir. Şeftali olağanüstü serinletici, iç açıcı bir meyvedir. Sindirilebilir şeker yönünden zengindir. Vitaminle doludur. Tarımsal savaş ilaçlarını (üzülerek bir kez daha söyleyebilirim ki tüm meyvelerimiz bu delilikten kurtulamıyor) bir kenara bırakırsak şeftali gerçek bir mucizedir. Nefes kokusuna, sağırlığa, idrar yolları bozukluklarına ve gut hastalığına iyi gelir.

Armut Ağacı: Sevimli çocukların yanaklarındaki tombulluğu anımsatan armutun benzeri bulunmaz kokusu vardır. Ağızda balözü gibi tad bırakır. Şu anda yetişen armut ağaçlarının çoğu ayva ağaçlarına aşılanmıştır. Yabanileri çoğunlukla uzun tüylerle kaplıdır. Bugün bu türün 1500'den çok çeşidi vardır. Hepsinin kendine özgü nitelikleri (tat, verim, hastalık, zararlı ve yabancı otlara dayanıklılık vb.) vardır. Armut meyve olarak yendiği gibi, mayalı içeceklerin yapımında da kullanılır. Sindirimi biraz zordur. Ancak vitamin yönünden çok zengindir. Şekeri de sindirilebilir şekerdir. İstenildiği zaman bolca yenilebilir ancak ekolojik yöntemlerle yetiştirilmemişse soyularak yenilmelidir.

Armut ağacının kabuklarından, genç dallarından, tomurcuklarından, filizlerinden, yaprak ve çiçeklerinden yararlanılabilir. Meyvenin kendisi gibi çeşitli bölümleri de idrar söktürücü, gergin ciltleri yumuşatıcı etkisi için kulanılır.

Elma Ağacı: Tedavi edici özelliklerle dolu elmada vitaminler, sindirilebilir şeker, bedenin dengesi için çok gerekli enzimler, temel asitler ve yaşamsal önemi olan (potasyum, sodyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor gibi) elementler bulunur. Meyvenin en zengin yeri kabuğudur. Yabani elma ağacı Avrupa'dan, Orta Asya'ya (kökeninin bu bölge olduğu sanılmaktadır) kadar her yerde yetişir. Bugün 1400'den fazla çeşidi vardır.

Erik Ağacı: Bitkiyle tedavi bilimi, ilaçlarını özellikle yaban eriğinden elde eder. Yaban eriğinin yaprakları demlendiğinde kan temizleyicidir. Meyveleriyse kılcal damarları pekiştirir. Kanamalarda iyi gelir. Yaban eriği meyveleri ayrıca bağırsakların ve idrar yollarının sıkıştırıcı kaslarının işlevlerini destekler. Bu niteliği sayesinde ishale ve idrar tutukluğuna önerilir. Çiçekleri, kramplara, ishale, koliklere ve öksürüğe, akciğer hastalıklarına, kadınların akıntı sorunlarına iyi gelir.

Akdiken: Akdiken, yaban gülü, böğürtlen ve elma ağacı gibi gülgiller ailesindendir. Değişik boylarda ağacımsı bir bitkidir. Gut hastalığına, zatülcenpe (satlıcan), kanamalara, idrar yolları taşlarına iyi gelir. Kabukları ateşe, meyveleri ishale, özellikle çiçekleri kalp atışının düzenlenmesine iyi gelir. Kalp çarpıntısı ve sinir bozukluklarına da iyi gelir, çok iyi bir yatıştırıcıdır.

Kasık Otu: Bu bitki Alman gülünün yeğenidir. Gülgillerin en az sevimli olandır ama erdemleri çok fazladır. Hafif idrar söktürücüdür, böbrek sancıları ve hastalıklarına iyi gelir, ülserleri ve iltihapları geçirir, iyi bir solucan düşürücü ve yorgunluk gidericidir. Ağız ve boğaz iltihaplarına ve ses telleri rahatsızlıklarına iyi gelir. Bunun için bir litre suya iki avuç kuru yaprak atılıp 1/3 oranında azalıncaya kadar kaynatılır. 50 gr. bal, bir avuç ıhlamur ve bir avuç adaçayı katılır ve günde birkaç kez gargara yapılır.

Aslanpençesi (Alchemilla vulgaris): Bitki bilimdeki alchemilla adı Arapça "sihirli küçük şey" sözünden gelir. Bu yararlı otun ünü, iyileştirici özelliği ve gövdesini saran yapraklardaki çiğ damlalarından kaynaklanır. Kristal gibi parlak olan bu damlalar çağlar boyunca ozan ve simyacılara esin vermiş ve birçok gizemli iksirin hammaddesine katkıda bulunmuştur. Aslanpençesi o denli güçlü bir ottur ki, Hıristiyan kilisesi ona "kutsal anamızın mantosu" payesini vermiştir. Bu da kadınların en iyi dostu anlamına gelmekte onların aybaşı dönemlerini düzenleyen, menopoz dönemlerini kolaylaştıran, kadın üreme organındaki yangıları yok eden özelliğini öne çıkarır. Bir Alman yararlı ot uzmanıolan Leonhart Fuch, aslanpençesi çayının uzun süreler içilmesinin kadın hastalıklarında ameliyat sayısını üçte bire indireceğini iddia etmektedir. Ayrıca hafif acımsı tatta olan taze yaprakları küçük parçalar halinde doğranarak yararlı ot salatasına konur. Kozmetikte, kurutulmuş yaprakları çay gibi demlendirilerek aknelerin buharla büzülüp iyileşmesini sağlar. Bu dem gözenek ve aknelere kullanıldığı gibi soğuk kompres olarak yanan gözlere de kullanılır.

Erkeç/Teke Sakalı (Spirea sp.): İngiltere kraliçesi I. Elizabeth'in en çok severek çevresine yaydığı yararlı ot, teke sakalıymış. Ünlü yararlı ot uzmanı John Gerard ise yaprakları hiç baş ağrıtmadan duygulara keyif verdiği için bu bitkinin tüm otları geride bıraktığına inanırdı.

Kilise düğünlerinde çiçekleri etrafa saçıldığı için gelin çiçeği de denir. Çiçeği yararlı ot birası, bal likörü ve şaraplara lezzet katar. Reçellere ve pişirilmiş meyvelere hafif badem kokusu verir. Menopoz rahatsızlıklarında, migrende, şişmanlıkta kullanılır ve etkili bir terleticidir. Kalp üzerinde güçlü bir toniktir.

Abdestbozan: Fındıksı ve keskin hıyar kokusu taşıyan yaprakları garnitürlere, salatalara, yararlı ot katılmış tereyağlara ve yumuşak peynirlere çeşni katmak üzere ya da sebze yemeklerine serpilerek kullanılır. Güveç ve kremalı çorbalara pişme işleminin başında konur. Güneş yanıklarına karşı yapraklarının çay gibi demlenmesi ve yüzün bu çayla yıkanması etkili olur. Yoğun C vitamini içerir.

Dağ Çileği: Yalnız ormanlarda yetişen, tadı ve kokusuna doyum olmayan dağ çileği yaralara, ülsere, koliklere, böbrek ve idrar kesesi mikroplarına ve gut hastalığına iyi gelir. Çilek banyosuysa cildi korur ve canlı tutar. Çünkü kanı temizler, bütün organları uyarır, sinirleri yatıştırır. Hastalıktan sonra çabuk toparlanmaya yardımcıdır.

Böğürtlen: Böğürtlen, sanki her şeyi tırmalamak için yaratılmıştır. Her yeri dikenlerle kaplıdır, kırmızıya dönük morumsu meyveleri vardır. Meyvesi iyice olgunlaşmışsa pekliğe iyi gelir, olgunlaşmadan ise ishale iyi gelir. Fidanın yaprakları, yeni büyüyen genç sürgünleri, çiçekleri ve kökleri de çok etkilidir. Çok gevşemiş organları sıkılaştırır (bağırsak, döl yatağı gibi), diş etlerini sağlamlaştırır ve hemoroitten kaynaklanan ağrılara iyi gelir.

Related Posts with Thumbnails

Bu yazıya Not Ver !


Get your own Chat Box! Go Large!

Nickinizi Değiştirmek için Kendi Nickinize Tıklayın !!!

Film izle komedi komik