Siyonizm ve B.M.
Tüm yeryüzünde ve insanlık aleminde barış ve güvenliği sağlayacak, temel insan hak ve hürriyetlerini koruyacak, evrensel bir oluşuma ihtiyaç vardır. Yani kuruluş gayesinin ve prensiplerinin açıklandığı şekilde bir “Birleşmiş Milletler Teşkilatı” aslında lazımdır. Ancak mevcut B.M Teşkilatı, bu haklı ve hayırlı ihtiyacı istismar etmek ve böyle bir oluşumu zulüm ve sömürü amacıyla kullanabilmek isteyen Siyonist merkezler tarafından ortaya çıkarılmıştır ve maalesef hala onların güdümünde bulunmaktadır. Yıllarca İsrail’in Filistin işgaline ve cinayetlerine, Sırpların Bosna vahşetine seyirci kalan bu teşkilatın, ikide bir basit bahanelerle Irak’a ve Afganistan’a saldırı kararı çıkarması, işte bu iddiamızın açık bir kanıtıdır.
Evet bugünkü Birleşmiş Milletler:
1- Önce İslam’ın temsilcisi ve Dünyanın dengesi konumunda olan Osmanlı Devletini yıkmak,
2- Sonra da bu örgüt eliyle dünya hakimiyetini kurmak üzere, Yahudi Siyonistler tarafından oluşturulmuş bir teşkilattır.
Bugünkü İsrail’in manevi kurucusu olan Siyonist Lider Theodor Hertzel, Osmanlının yıkılışını hazırlamak ve hızlandırmak için Sultan Abdülhamidi tahttan uzaklaştırmayı ve bu maksatla Jön Türkler’le ve ittihat Terakkicilerle irtibat kurmayı planladı.
Bu hedefe ulaşmak üzere son Osmanlı Meclisi’nde Selanik mebusu olan Emmanuel Karasso, İzmir Milletvekili Nessim Mazliyah, Selanik’teki eczanesi Jön Türklerin buluşma merkezi olan Rafael Benuziyar gibi yahudilerle temasa geçildi ve Sultan Abdülhamidin hall’i için kampanya başlatıldı.
Siyonist Lider Theodor Hertzel önce Abdülhamid’den Filistin’de yahudiler için bir yerleşim bölgesi istemiş, ama çok cazip teklifler ve rüşvetler karşılığı bile sultanı ikna edememiş ve “Şehit kanıyla kazanılan vatan toprakları parayla satılmaz” cevabıyla defedilmiştir. Bunun üzerine “Russo, Mazliyah, Ahmet Rıza, Enver, Talat ve Nazım beyler gibi İttihat ve Terakki masonlarını kullanarak Filistin’e Musevi göçmenler gönderme işini denemeye girişmiştir.”
Bütün bu şeytani heves ve hesaplarına asla müsade etmeyen Abdülhamid Han’ı, bu siyonist tasarılara mecbur etmek amacıyla, Theodor Hertzel bu sefer ortaya Birleşmiş Milletler planını çıkardı.
Amaçları sözde dünya barışı ve birliği adı altında, her ülkedeki siyonist bir Yahudiyi o ülkenin temsilcisi olarak Amerika’ya toplamak ve “görüyorsunuz işte, bütün dünya devletleri böyle istiyor” diye Sultan Abdülhamid’i İsrail’in kurulmasına mecbur bırakmak ve İslam vatanı olan Filistin’in Osmanlı’dan koparılmasına zemin hazırlamaktı.
Bu durumu hemen fark eden Sultan Abdülhamid, kendisi hayatta kaldıkça Birleşmiş Milletleri kurdurmamıştı.
Dünyadaki siyonist hakimiyetine kavuşmak için başlattığı 1. Dünya savaşı ile hem Avrupa’yı mahveden, hem de Osmanlıyı tarihe gömen Siyonistler, yine kendilerinin kışkırttığı 2. Dünya savaşı sonunda da, sözde yeryüzünde barışı ve huzuru korumak bahanesi altında asıl yeryüzü hakimiyetini yürütmek amacıyla Birleşmiş Milletleri kurdular.
Önce Roosevelt (ABD) ve CHURCHİL’in (İng) Almanlara karşı 1941′de yaptıkları Atlantik anlaşmasını, ardından 1 Ocak 1942′de Rus, İngiliz ve Amerikan temsilcilerinin Washington’da imzaladıkları “Birleşmiş Milletler” beyannamesi” takip etti. 30 Ekim 1943′te Çin’i de yanlarına alarak, sözde bütün barışçı ülkelerin katılımına açık “Moskova bildirisi” ni hazırladılar.
1945 Şubatında Kırım’daki Yalta şehrinde, Dünya Siyonistlerinin Kongresindeki gizli kararın hemen arkasından, 25 Nisan- 26 Haziran 1945′te San Fransisko’da, her ülkeyi temsilen gelen Yahudi ve Masonların toplandığı konferans sonunda, Birleşmiş Milletler Anayasası ve Adalet Divanı statüsü hazırlandı ve imzalandı.
Birleşmiş Milletler teşkilatı içinde kurucu rolü oynayan ve kendilerine “daimi ve değişmez delegelik” ve ayrıca “veto” hakkı sağlayan beş ülke (Amerika, Rusya, İngiltere, Çin ve Fransa) siyasi ve Ekonomik yönden siyonistlerin en etkili ve yetkili bulunduğu yerler olması da, oldukça dikkat çekicidir.
Ve bu arada Rusya’daki ve Çin’deki Komünist ihtilali yapanların, hem fikir babalarının, hem de eylem planlarının Yahudi ve Masonlar olduğunu hatırlatmak gerekir.
İşte Yahudi Siyonizminin sömürü ve zulüm saltanatını gerçekleştirmek için meydana getirilen ve “adalet ve hürriyet” kılıfı geçirilen Birleşmiş Milletler teşkilatı, görünürde ABD’nin, gerçekte ise siyonizmin güdümündedir.
Kendi anayasasında öngörülen şartlar bile göstermeliktir ve bunlara uyulmamaktadır.
Üye ülkelerin birer temsilcilerinden oluşan Genel Kurul, gölge ve göstermelik bir organdır. Asıl kararı veto hakkı bulunan 5 daimi üye ve diğer altısı genel kurulca iki yılda bir seçilen ve 6 kişiden oluşan Güvenlik Konseyi alır ve uygular.
Kofi Annan’dan önce koyu İslam Düşmanı bir Hıristiyan ve Yahudi damadı olan Butros Galinin temsil ettiği Genel Sekreteri ise, ancak Güvenlik Konseyi’nin önereceği isimlerden birini, yine Genel Kurul seçmekte ve ne hikmetse devamlı siyonizme hizmet edecek mason tipler bu makam getirilmektedir.
Yüzlerce ülkenin ortaklaşa alacağı bir kararı tek başına “veto etme” ve geçersiz hale getirme yetkisi olan 5 daimi üyenin ve onlarında arkasındaki siyonizmin, sadece oyuncağı ve zulüm aracı olan böyle bir teşkilatın, yeryüzünde barışı değil savaşı kışkırttığı ve hatta başlattığı yüzlerce tecrübeyle sabit olmuş bir gerçektir.
Önce Saddam’ı kullanarak ve Kuveyt’e karşı kışkırtarak Körfez Harbine zemin hazırlayan bunlardır… Somali’yi işgal eden ve sömüren bunlardır. İsrail’i kurdurtan ve kudurtan bunlardır. Ve şimdi “elinde kimyasal silah var” bahanesiyle yeniden Irak’a saldırıya ve bölgede nükleer bombalar kullanmaya hazırlanan bunlardır. ABD’yi yöneten gizli ve gerçek güç olan Siyonist CFR’nin kararlaştırdığı bu Afgan savaşının asıl hedefi de 100. yıl dönümü kutlamalarını ve büyük İsrail’in kurulması planları yapılan Basel Konferansı’nı amacına ulaştırmaktadır.
İşte bu BM, Kıbrıs hareketinde ve Azerbaycan işgalinde aleyhimize tavır almış ve saldırganları alkışlamışlardır. Bosna’da, Çeçenistan’da ve Kosova’da zalim saldırganların yanında yer almışlar ve cinayetlerine göz yummuşlardır.
Biz bütün ülkelerin ve milletlerin insani değerler etrafında birleşip barışacağı, her türlü zulme ve tecavüze karşı ortak cephe oluşturacağı bir teşkilatı elbette istiyor ve destekliyoruz.
Ne var ki, dünyayı süper güçlerin ve onların arkasındaki Siyonistlerin çiftliği haline getirmeyi amaçlayan, Çin ve Rusya gibi seküler yönetimleri, ABD, Fransa ve İngiltere gibi Hıristiyan milletleri temsilen veto hakkı bulunan ülkelere karşılık, 1.5 milyarlık İslam alemini ve 50 müslüman ülkeyi temsil edecek tek bir devlete bile veto hakkı tanımayan, bu art maksatlı ve çifte standartlı teşkilattan hiçbir hayır beklemiyoruz. Ve tabi Rusya ve Çin’in, Siyonizmin vahşi çehresini görmeye ve tepki vermeye başlamasını da hayırlı bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.
Tabii ve tarihi şartların bölgesel ve hatta evrensel bir güç merkezi ve kuvvet dengesi olmaya mecbur ettiği Türkiye’miz, böyle bir teşkilatta, ya etkili ve yetkili bir konuma gelerek, bu kuruluşu insanlığa ve Dünya barışına hizmet eder hale getirmeli, veya işte son Bosna ve Kosova vahşeti ve Afganistan dehşeti gibi sorumlulukları artık yüklenmemeli ve bir an evvel İslam Barış Milletlerinin kurulmasına öncülük etmelidir.
Çünkü bu haliyle ve geçmişteki tatbikat örnekleriyle BM, anlaşıldı ki dışı hoş, içi boş bir konumdadır. Ve maalesef Müslümanlara karşı devamlı çifte standartlıdır. Kıbrıs Barış harekatımızda 3 saatte toplanıp ateşkes kararı çıkaran BM. Maalesef İsrail’in katliamına seyirci kalmaktadır.
Bu giderek azgınlaşan ve canavarlaşan mikrobun ilacı ise, İslam Birleşmiş Milletleridir… Temel insan haklarını ve evrensel hukuk kurallarını esas alan… Hak ve adalete dayanan Barış ve Bereket Medeniyetidir.