İşiniz?.. Gizli servis yazarı!
Türkiye’de en çok satan kitaplardan bazılarının gizli servisler tarafından hazırlandığı iddiaları doğru mu? 30-40 baskı yapmış bazı kitaplarla birçok olayı yanlış mı öğrendik? İşte dezenformasyon efendileri. |
Yabancı istihbarat servisleri Türkiye’de özellikle son yıllarda organize ettikleri kaçakçılık, suikast ve propaganda faaliyetlerini “yanlış haber yayma” yolunu seçerek perdeliyor. İstihbarat servislerinin gizli amaçları için en sık kullanılan alan ise internet ve medya. Bilgi kirliliği ve dezenformasyon, internet ortamında zirveye ulaşırken gazeteler ve piyasaya sürülen çok sayıda “araştırma ürünü” kitap da yönlendirmenin bir başka kolunu oluşturuyor. Gizli servislerin psikolojik operasyon masalarında hazırlanan, gerçek olayları yanlış bilgilerle donatarak kitlelerin nazarlarını hedeflenen isim ve kurumlara yönelten kitaplar piyasaya sürülüyor. Böylece hem olayların arkasındaki gerçek isimler gizlenmiş oluyor hem de düşman saflarında görülenler, halkın gözünde karalanmış oluyor. Bir istihbaratçı, piyasada tezgâhlarda bulunan 30-40 baskı yapmış birçok kitabın bu servisler tarafından hazırlandığını tespit ettiklerini ileri sürüyor. Bu kitapların araştırmacı-yazar bir kişinin adı kullanılarak piyasaya sürülebildiğini, hatta korsan baskılarının da yine bu gizli servislerce hazırlanıp çok sayıda dağıtıldığını kanıtladıklarını vurguluyor. Cümleler arasında sinsice verilen yanlış bilgilerin mümkün olduğunca daha fazla kişiye ulaşması için ‘korsan’ dâhil her metot kullanılabiliyor. DEJENERASYON VE DEZENFORMASYON BİR ARADA İşte size dezenformasyon ürünü olduğu iddia edilen bir kitabın hikâyesi… Bir tarih öğretmeninin okuduğu kitabın sayfalarını çevirdikçe şaşkınlığı daha da artar. Kitaba bakılacak olursa, kendi bildikleri doğru değildir. Bunun üzerine neyi doğru, neyi yanlış bildiğini sorgulamaya başlar. Ama aklı karışmıştır; bir arkadaşına “Şimdi ben öğrencilerime ne anlatacağım?” diye sorar. “Padişah Anaları ve 600 Yıl Bizi Yöneten Devşirmeler” adıyla Ali Kemal Meram tarafından kaleme alınan eserde, Osmanlı’nın kuruluşu anlatılırken Osman Gazi ile hanımı Şeyh Edebali’nin kızı Bala Hatun arasında geçmiş gibi gösterilen bir diyalogda, Osman Bey kendisinin Acem olduğunu söylerken, Bala Hatun da Moğol asıllı olduğunu anlatıyor! Yani Osmanlı Devleti’nin kurucularının ve dolayısıyla hiçbir padişahın Türk olmadığı vurgulanıyor. Ayrıca “Türkler Anadolu’ya değil Orta Asya’ya ait” tezi savunuluyor. Lakin, Osman Bey ile eşi arasında geçtiği ileri sürülen konuşma için yazarın kaynak belirttiği Rum tarihçinin kitabında bu konudan hiçbir şekilde bahsedilmiyor. Üstelik kitapta Meram’ın görüşlerinin aksi savunuluyor. Bir araştırmacı, Meram’ın tarihçi olmadığını, kitabıyla dejenerasyon ve dezenformasyon yapıldığını söylüyor. Deneyimli bir istihbaratçı da Meram’ın kitaplarında Türk kültürü aleyhine bilgiler verildiğini, kitabın gizli servisler tarafından kaleme alındığına dair izlenimler edindiklerini dile getiriyor. OLAY BELLİ, İSİMLER FARKLI Eski Gümrükler Başmüfettişi ve Yurt Partisi Genel Başkan Yardımcısı Necati Onu bu konuda araştırma yapmaya sevk eden olay ise hakkında açılan bir tazminat davası. Kaçakçılık suçundan hakkında dava açılan eski Gümrükler Genel Müdürü Fethi Şahin Horoz, Soner Yalçın imzasını taşıyan “Binbaşı Ersever’in itirafları” kitabının 41. sayfasındaki ifadelerden dolayı Necati Can’ı suçluyor. Söz konusu metinde Ersever’le görüştüğü ve onu kolladığı ima ediliyor Can’ın. Kitap Türkiye’ye kaçak yollardan sokulan 2500 tabancanın yakalanma sürecini anlatırken şu cümlelere yer veriyor: “Ersever, İstanbul’da kaçakçılık olayını soruşturan Gümrük ve Tekel Bakanlığı Müfettişi Necati Can’la görüşüyor. Necati Can’a Muhsin Yazıcıoğlu’nun mektubunu veriyor. Ersever, MHP’lilere ait olan 2500 tabanca ve kaçak malların yakalanması görevini ihmal ettiği için açığa alınıyor.” Necati Can, metni okuyunca hayrete düştüğünü söylüyor. Tüm mahkeme kayıtlarında ve müfettiş raporlarında gerçekler tüm ayrıntılarıyla doğru anlatılmış olmasına rağmen isimler ve olayın gerçek şekli değiştirilmiş. Ona İskenderun Limanı’ndan transit yük taşıyan bir TIR’da Gaziantep Jandarma ekipleri tarafından yapılan aramada 2500 adet Bersa marka kaçak tabanca ve şarjörler ele geçiriliyor. Yıl 1978. Malın alıcısı olarak Ahmet ve Mehmet Taner kardeşler görünüyor. Kamyonun başında bekleyen sabıkalı kaçakçı Mehmet Taner yakalanarak sorgulanıyor. Kaçakçılık soruşturmasını Müfettiş İsmail Yanlar yapıyor. Mahkeme zabıtlarına ve resmî belgelere göre silahları yurtdışından gönderen şirket, Ermenilere ait Overco. Bu dönemde Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı organize kaçakçılık olaylarına rüşvet karşılığı destek suçundan Yüce Divan’da yargılanarak 46 yıl hapis cezası alıyor. Kaçak tabancaları taşıyan şirketin sahibi ise Bayındırlık Bakanı Şerafettin Elçi’nin çocuklarının kirvesi olan kaçakçı Necat Söyler. Söyler, Silopi’deki Ökten aşiretinin bazı üyeleriyle ortak kaçakçılık yapıyor. Olayda yabancı bir gizli servisin yardımı olabileceği ileri sürülüyor. ERMENİ ÖRGÜTLERİNİN UZANTISI Kitapta anlatılmayan olayın perde arkasındaki Overco firması raporlara göre Türkiye aleyhine yurtdışında faaliyet gösteren Ermeni örgütlerinin bir uzantısı. Bu firmanın kaçakçılık yapan Türkiye’deki işbirlikçilerinin ise Ahmet, Hasan Karagülle ve amca çocukları Taner Kardeşler ile Necat Söyler olduğu belirtiliyor. Dönemin Emniyet Genel Müdürü Fahri Görgülü, silahların Barzani ve Talabani’ye ulaştırıldığını, buna benzer 4 bin TIR yük boşalttığını açıklıyor. Müfettiş muavini Cafer Çetin de kaçak silahların gümrük işlerini yürüten Nurettin Yaygılı’nın Rotaryen olduğunu tespit etmiş. Silahları İtalya’dan yükleyip Hollanda üzerinden gönderenlerin aslında Yahudi, Ermeni ve Kürt kökenli olduğunu, İtalyan Savcı Carlo Palermo’ya verdikleri ifadelerde, “Türkiye’ye İskenderun limanından silah sokuyorduk, sağ-sol ayrımı yapmadan bütün terör örgütlerine satıyorduk.” şeklinde ifade verdiklerini ortaya çıkarmış. Necati Can, olaydaki tüm aktörlerin çok net bir şekilde bilinmesine rağmen 13 Nisan 1981 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Ufuk Güldemir imzasıyla manşetten verilen haberde “13 gümrükçü yargılanacak” denilerek Overco firması aklanıyor ve şirketin açıklamasına yer veriliyor. Hürriyet gazetesinin 9 Mayıs 1982 tarihinde manşetten verdiği “İşte 400 milyarlık kaçakçılığın belgeleri. Maskeleri indiriyoruz” başlıklı haberinde “Belgeler, Ermeni terör örgütü ASALA’nın 5 yıl öncesinden başlayarak 12 Eylül’e kadar Türkiye’ye silah ve kaçak eşya soktuğunu gösteriyor.” deniyor. Haberin spotunda, müfettiş raporlarında ASALA ve onun maşası kaçakçı şebekelerinin bütün faaliyetleri ortaya konarken, ‘Kimler bunu örtbas etmeye çalışıyordu?’ şeklinde bir soru yöneltiliyor. Tüm belgeleri tekrar inceleyen Necati Can, Soner Yalçın hakkında ‘Basın Araştırmacı-yazar Soner Yalçın ise davanın komik olduğunu belirtiyor. TANTAN ŞAHİTLİK YAPACAK Necati Can, gerçek kişilerin değiştirilerek kendi isminin de verilmesini şuna bağlıyor: “Türkiye’deki kaçakçılık organizasyonlarında yabancı servislerin parmağı olduğunu, Ermenilerin karıştığı bu olayları 1977’de ilk ben tespit ettim ve raporladım. Overko firmasının yaptığı kaçakçılık olaylarını 2500 adet silah yakalanmadan önce tespit ederek gerekli mercileri uyardım. Ben ve MHP hedefe alındık. Ersever ile neden görüşeyim?” Necati Can, Soner Yalçın imzalı bir başka kitapta da gerçek bilgilerin değiştirildiğini tespit ettiğini belirtiyor. Bunlardan biri, kaçakçı Abuzer Uğurlu’nun yakalanmasıyla ilgili. “Reis Gladio’nun Türk tetikçisi” isimli kitabın 79. sayfasında kaçakçılık yapan Abuzer Uğurlu’nun 1979 yılında İstanbul’da yakalandığı, Beşiktaş Emniyet Amirliği’ne İstanbul Ülkü Ocakları eski Başkanı ve MİT görevlisi Mehmet Eymür tarafından teslim edildiği, Eymür’ün Uğurlu’yu teslim ederken Emniyet Amiri Saadettin Tantan’a “Ona iyi davran” uyarısında bulunduğu yazıyor. Oysa soruşturmayı yürüten Necati Can’dır ve Saadettin Tantan’ın yakalattığı Uğurlu’nun ifadesini Mali Şube Müdürlüğü’nde bizzat Can almıştır. Necati Can’a göre böyle bir konuşmanın yaşanması mümkün değil. Can’ı doğrulayan eski İçişleri Bakanı Saadettin Tantan da Soner Yalçın’la olan davanın duruşmasına gelerek tanıklık yapacağını söylüyor. Necati Can, “Binbaşı Ersever’in itirafları” kitabının Soner Yalçın tarafından kaleme alınmadığı şüphesini uyandıran bir başka ifadeyi de şöyle açıklıyor: “Kitabının 41. sayfasında diyor ki: ‘Ahmet Cem Ersever dosyasına MHP ile birlikte bir de kaçakçılık olayı eklenmişti. Dosya giderek renkleniyordu. Bunun altından mutlaka büyük bir olay çıkacak diye bekliyorduk.’ Yani bu adam 17’sinde bu olayları bekliyor. Bu yaşta olayları nereden bilecek? Hem bu silahları jandarma yakalıyor. Cem Ersever jandarma yüzbaşısı değil mi? Madem jandarma olayı biliyor, neden onunla görüşmüyor. Müfettişle alakası yok ki olayın.” Necati Can, kitapta bölücü terör örgütlerinin gerçekleştirdiği uyuşturucu kaçakçılığının Türk Silahlı Kuvvetleri subayları tarafından yapılmış gibi gösterildiğini söylüyor. Ermeni örgütlerinin uzantısı durumundaki Overco’nun YAZDIRARAK TÜRKİYE’NİN HUZURUNA KASTEDİYORLAR MİT’ten emekli bir istihbaratçı, özellikle 12 Eylül’den sonra Türkiye’de gizli servislerin dezenformasyon faaliyetlerini artırdığını söylüyor: “Yazdıkları olaylardan haberi olmayan birtakım gazetecileri araştırıyoruz ki bunu birileri yazdırıyor. Araştırıyoruz ki birileri hazırlıyor, getiriyor ve bu adamın imzasıyla metinler gazetelerde yayımlanıyor. Amaç, toplumun kendine olan güvenini yıkmak parçalamak.” Türkiye’yi sarsan son cinayet olayında da (Hrant Dink) bu tür yönlendirmeler yaşandığını söyleyen emekli istihbaratçı, yapılan haberlerle olayların gerçek yönünün kamuoyundan gizlendiğini iddia ediyor. Mahir Kaynak: YÖNLENDİRME FAALİYETLERİYLE MÜCADELE EDEN KURUM YOK Türkiye’de dezenformasyon uzun zamandır var. Piyasaya sürülen kitaplarla yönlendirme faaliyeti yapıldığı kesin. Yönlendirme faaliyetlerinde gizli servisler hiçbir biçimde ön planda görünmezler. Tüm ilişkiler doğal sayılan kanallardan yürütülür. Bilimsel işbirliği, fikir alışverişi, bir düşüncenin savunulması faaliyetin örtüsü olarak kullanılır. Yapılan faaliyetin kanuna aykırı bir yanı yoktur, üstelik en çok teşvik edilen faaliyetler haline gelmiştir ama sonuç olarak toplum ve onun düşüncesi, bir gücün istediği gibi biçimlendirilir. Bunun yanında farklı değerlendirmelerin önlenmesi de bu faaliyetin bir parçasıdır. İstenenleri söyleyenler ön plana çıkarılır, şöhret haline getirilir, aykırı kişiler etkisizleştirilir. Ülkemizde yönlendirme faaliyetlerini tesbit eden ve bununla mücadele eden bir kurum yoktur. Bu nedenle ülkemizde halk hatta devlet en liberal biçimde bilgi bombardımanı altındadır ve değerlendirmelerinin büyük bölümü yanlış bilgilere dayanır. netpano.com |