TSK seçme özgürlüğünü kullanmıştır ( bir de seçimler islam , tarih karşıtlığına dayanmasa ! )
TSK’nın medya raporunu ilk duyduğumda aklıma Uğur Mumcu’nun ‘Sakıncalı Piyade’ si geldi. 12 Mart döneminin sakıncalı piyadesi olan Uğur Mumcu, acaba bugün yaşıyor olsaydı ‘bu medya raporundan nasibini alır mıydı?’ diye düşündüm sonrasında. Ve TSK’nın raporunun basına yansıyan kısmını okudum gazetelerden. Şaşırdım… TSK’nın, basının yapısını bu kadar objektif bir şekilde yansıtan bir rapor çıkarabileceğini düşünmemiştim. Sanki Türk basının fotoğrafını çekmişti de onu gösteriyordu bizlere. Hangi gazete objektif yayın yapar, hangisi sansasyonel; hangi gazetenin okuyucu kitlesi kimdir gibi konuları, herhangi bir itiraza olanak vermeyecek şekilde tek tek gözler önüne seriyordu. Bir de gazetecilerle ilgili değerlendirmeler vardı tabii. Bazı gazeteciler TSK yanlısı bazıları ise TSK karşıtı olarak nitelendirilmiş ve bu doğrultuda TSK karşıtı varsayılan bazı gazetecilerin askeri faaliyetleri izlemesinin engellenmesi gerekliliği savunulmuştu. Burada dikkati çeken nokta TSK karşıtı olarak nitelenen gazetecilere karşı katı bir tutum geliştirilmemiş olmasıydı. Nitekim, TSK karşıtı yazılar yazmasına karşın bazı gazetecilerin akreditasyonları iptal edilmemişti. Çünkü asıl kriter TSK’yı eleştirmek değil güvenilir olmaktı. Zaten TSK da, hazırladığı rapora ‘güvenilirlik raporu’ diyordu. Yani uyanıklık yapıyordu TSK. Çünkü görevi iç ve dış tehditlere karşı korumaktı ülkeyi. ( Kısaca istediklerini yapıyorlar ) Bana göre TSK’nın yaptığı, ne siyasete müdahele, ne de basın özgürlüğüne darbeydi. Sadece risk almıyordu, hepsi bu. ( Kendilerince haklılar ) Bugün, benim ilgiyle izlediğim gazeteciler de dahil, birçok gazeteci TSK’nın raporunu antidemokratik bir uygulama olarak eleştiriyordu. Benim anladığım kadarıyla birisi bu raporu basına sızdırmıştı, ama basına o raporu sızdıran kişiden kimse bahsetmiyordu. ( Sızdırılamayan yolsuzluklar araştırılsa ...) TSK, stratejilerini, faaliyetlerini, teknolojisini dileyen herkese ‘hele de bu dönemde’ anlatmak zorunda olan bir kurum değildi. Bugün halka açık şirketlerin bile birçok stratejisini kamuyla paylaşma zorunluluğu yokken, TSK’nın paylaşması beklenemezdi. TSK gizlisi saklısı en fazla olması gereken kurumdu belki de. Bugün bu raporu basına sızdıran kişinin, yarın TSK ile ilgili daha gizli belgeleri basına sızdırmamasını bekleyebilir miydik? İçinde bile bilgi ve belgeleri sızdıranların bulunduğu bir TSK, güvenilir bulmadığı kişilere karşı önlem almakta haksız mıydı? Ama bu konu basını 3 gündür manşetlerden meşgul ediyordu. Aynı basın, neden başbakanın uçağına binemediği zamanlarda üç gün manşetten veremiyordu konuyu. Asıl şeffaf olması gereken kurum başbakanlık değil miydi? Basının, TSK’nın çifte standartlarını eleştirmeden önce, kendi içindeki çifte standartları temizlemesi gerekmez miydi? Uğur Mumcu, 12 Mart döneminde ‘ordu uyanık olmalıdır’ dediği için gözaltına alınmış ve 7 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Ordu, bölgenin siyasi haritasının değiştirilmeye çalışıldığı bu dönemde daha da uyanık olmalıdır. Ve bana göre bu rapor o uyanıklığın küçük bir göstergesidir sadece. |