[WASHINGTON] 27 Nisan sürecinin dış uzantıları . Kısaca Amc?k Ağızlılar
Önceki hafta bir grup Türk meslektaşla Amerikan Yahudi Komitesi'nin (AJC) organizesiyle İsrail'i ziyaret ettik. Büyük misafirperverlik gördük, çok şey öğrendik ( Misafirperverlik gördük devamı güzel ve anlamlı çok şey öğrendik. Kısaca Biz ne yaraklıyız görün de korkun ona göre yazın , uyarın birbirinizi . Ulan Giden Hödükler. Uyarınızı düzgün yapın. Deyin Bu amcıklara bu amcıklar gibi cevap vermek gerek . - yalan , korkutma , baskı , tehdit , şantaj dahil - ). Dünya Yahudi 'network'ünün en hayati 'proje'si olan İsrail'i yerinde gözlemledik. ( Can Damarlarından da sikmek lazım bi ibneleri , varmı yürekli milliyetçi , var mı yürekli türk-islamcı , varmı yarrak ?) | |
Türkiye'ye ve Türklere gösterilen yakın alaka bizi hassaten mutlu etti. ( Hadi canım Sende , skerim onların göstereceği yakınlığı da , o yakınlıktan mutlu olanları da)Ancak özellikle Türkiye'yi takip eden İsrail elitindeki Türk sevgisinin daha çok 'laikçi'lere endeksli olduğunu hissettim ( Biliyosunuz yahudiler domuz , bahsettiğin laikçiler de onların bir varyanti zaten ). Bizdeki bir kısım İslamofobik elitle güçlü bağları olduğu ve onlar gibi aşırı laikçi reflekslerle hareket ettikleri anlaşılıyordu. ( Biz de bizi tehdit eden her harekete karşı tedbirimiz var , isterseniz buna aşırı milliyetçi deyin , isterseniz aşırı zeki deyin , isterseniz anımızın amını görücez deyin; size kalmış ) İç işlerimizi iyi bilen İsrailli uzmanlarla da görüştük. Mesela bir emekli İsrailli büyükelçi ile akşam yemeğindeyken Abdullah Gül'e sıcak bakmadığını açıkça ifade edenler oldu. ( Biz de kendisine iyi bakmıyoruz o zaman ) Şaşırmadım; çünkü Amerikan Musevi cemaatinin bir ayağı İsrail'deki bazı etkili liderlerinin AK Parti yönetimini 'özde laik' görmediğini ve Filistin meselesine yaklaşımlarını beğenmediğini biliyordum (delirten var , Deliler de filistin yönetimine hiç iyi bakmıyorlardı). Başbakan Erdoğan'ın işi İsrail'e terörist demeye kadar götüren beyanlarından zaten yaka silkiyorlardı. ( Siktiğimin ibneleri) Gül'ü ise sinsi bir 'İslamcı' buluyor, cumhurbaşkanlığı makamında çok daha etkili bir dış siyaset aktörü haline gelmesinden çekiniyorlardı.( Sinsi diyen yılanlara bak, Kafanızı keseriz pis maymunlar ) Haddizatında Yahudi milliyetçiliğine dayalı Siyonizm ile aşırı Amerikan milliyetçiliğinin bileşkesinden oluşan neocon ideolojisi de aynı çizgide. Dindar Müslümanlara öteden beri potansiyel stratejik tehdit nazarıyla bakıyorlardı ( Onların bildiklerinden ve dile getirdiklerinden değilim öyleyse ben bu ibnelere dostmuyum. Yok öyle görüyorlarsa bilelim . Çok amerikalı da bize dostuz stratejik dostuz , dedi dedi gerekeni becerdiler. Ben de güzel amerikalı beceririm. Çok klasik ama tesbih gibi dizip dizip Clinton u da imame diye başlarına koymak lazım diye düşünüyorum, Chirac ibnesini de püskül etmeyi canı gönülden istiyorum ) . 11 Eylül saldırılarından sonra tehdit algılaması akutlaştı. Sözde laikliği koruma adı altında yapılan İslam karşıtı toplum ve siyaset mühendisliği projelerini destekliyorlar. ( Çok sıkıcı yazacak birşey bulamıyorum ) 27 Nisan postmodern darbe süreci, aynen 28 Şubat süreci gibi, en büyük uluslararası dayanağını güçlü Siyonist-neocon 'network'ünden (şebeke) alıyor. Her iki süreçteki resmi ve gayri resmi aktörlerinin temas trafiğine şöyle bir bakılması bu kanaate varmak için yeterli. Hele bir profesyonel darbe kotarıcısı var ki, sırf onun koordinatlarından bu 'network'ün nasıl çalıştığı, hangi karanlıklar prenslerinin müdahil olduğu ayan beyan görülür. ( Ne güzel listeye yazın puştların isimlerini , tüm dünyayı kana bulayan bu ibnelerin yaptıkları yanına mı kalır . Amerikayı da karanlıklaştırıcaz tabi , Etme bulma dünyası :)) alırız ifadelerini de ölçeriz ciğerlerini de, Bırakmayız yanlarına ) Türkiye-İsrail-Amerika üçgeninde faaliyet gösteren bu bayan provokatör, 28 Şubat sürecinde oynadığı kilit rolün benzerini 27 Nisan sürecinde de oynuyor. Washington'da bazı düşünce kuruluşlarında ona yardım ve yataklık eden Türkiye uzmanları da, finansörleri de belli. Ama her seferinde Türkiye'yi onlarca yıl geriye götüren, ülkemizin âlî menfaatlerine büyük zarar veren anti-demokratik müdahalelere dış destek zeminini hazırlayan bu tipler, muayyen güç odaklarınca el üstünde tutuluyor. ( tutsunlar tutsunlar aman kendi ecelleriyle ölmesinler ) Bu işi nasıl mı kotarıyorlar? Çok basit. Washington'a gelip etkili kontakları aracılığıyla ulaştıklarına Türkiye'nin şeriat rejimine kaydığını anlatıyorlar. Bu martavallara inanmaya dünden razı birçok adam buluyorlar. Sonra Ankara'ya dönüp, Washington'da da aynı kaygıların paylaşıldığı, askerî müdahaleye yeşil ışık yakıldığı yolunda dezenformasyon yapıyorlar. Tabii Ankara, duymak istediğini dinleyen adam kaynıyor. ( Çok sıkıcı , Bu adamlar tam anlamıyla gerizekalı , zekalarını sikeyim hepsinin ayrı ayrı ) Peki bütün bu oyunlar oynanırken, Amerikan yönetimi uyuyor mu? Yönetimin bir kanadı zaten o kafada. Mesela Başkan Yardımcısı Richard Cheney'nin orkestra şefliğini yaptığı Siyonist-neocon çizginin Amerikan devletindeki ve entelijansiyasındaki uzantıları eminim ki 27 Nisan sürecinden çok mutlu. Çünkü onlar için Türkiye ve diğer İslam ülkelerinde demokrasi öncelik taşımıyor. Hatta neo-faşist idare taktiklerine bakılırsa, Amerika'ya bile demokrasiyi lüks gördükleri söylenebilir. İslam dininin motivasyon kabiliyetini, neo-koloniyalist emellerinin önündeki en büyük engel görüyorlar. Dolayısıyla İslam ülkelerine reva gördükleri ideal rejim, totaliter laiklik. İran ve Suriye'yle savaşa ve yeni savunma ihalelerine imza atabilecek laikçi Müslüman diktatörler hoşlarına gider. Amerikan devletinde başını Dışişleri bürokrasisi ve kısmen CIA'in çektiği makul kanat ise bu 'network'ün oldukça organize çalışmaları karşısında aciz. 27 Nisan muhtırasına karşı Brüksel'in sağlam demokratik duruşuna rağmen Amerikalı yetkililerden gelen ürkek açıklamalar bu tablonun sonucu. Muhtıra gecesi Bush yönetiminin resmi görüşünü almaya çalışırken yaşadıklarım çok ilginçti. Aradığım Dışişleri basın sözcüsü, ilk olarak bana 'Türkiye'de demokratik süreci destekliyoruz' dedi. Daha sonra telefon ederek açıklamasını 'laik demokrasiyi destekliyoruz' diye değiştirdi. Bir süre sonra tekrar düzeltme yaparak açıklamayı şu hale getirdi: 'ABD, Türkiye'deki laik demokrasinin anayasal süreçlerini tam olarak desteklemektedir.' Belli ki farklı mercilerden gelen beslemelerle ABD'nin resmi görüşü muhtıracıları fazla rahatsız etmeyecek şekle tekamül ettirilmiş, Dışişleri Bakanlığı'ndaki ilk demokratik refleks bastırılmıştı. Ne de olsa Türkiye'den beklentilerinin büyük kısmı hâlâ askeri nitelik taşıdığından orduyu kızdırmaya gelmezdi. Belki iç işlerimizde taraf seçiyor görüntüsü vermemek de istemişlerdi. Ama böylesine kritik bir eşikte ABD'nin demokrasiye daha net taraf olması gerekirdi. 27 Nisan postmodern askerî müdahale süreci de benzerleri gibi tarihe tüm vatanperver güdülere rağmen neticede Türkiye'ye değil, bir kısım iç ve dış çıkar gruplarına yarayan bir eylem olarak geçecek. Çok yazık. Kısaca Sinsi amerikanın Sinsi yılanları , Oyunlarınız devam edemiyecek fazla. Kına yakın. | |