ENDÜLÜS’TE TARİH OKULUNUN GELİŞİMİ
Endülüs medeniyetine dair araştırmamda; bu medeniyetin oluşum merhalesini ve “İslam Tarihi ve Ortaçağ” kongresi çalışmaları çerçevesinde neşredildiği gibi, onun İslam medeniyeti çerçevesi içinde, daha doğrusu bü-tün insanlık medeniyeti içerisinde ulaştığı yüksek seviyeyi ele almıştım.
Gerçekten dikkate değer olan Endülüs medeniyetinin ve çeşitli yönlerinin bu yüksek seviyesi ile beşeri faaliyet sahalarının tamamını kuşatacak şekilde geniş olmasıdır. Bundan da önemlisi bu medeniyet, İslam alemi içerisinde söz konusu farklı faaliyet alanlarındaki üstünlük ve akılcılık ile öne çıkmıştır.
Medeniyetler arasındaki bu yarış sadece genel alanlara münhasır kalmamış hatta tali konularda üstün gelme çabasına kadar uzanmıştır.
Bu konuda delil olarak, Dr. Huseyn Mu’nis’in Endülüslülerde coğrafya ilmine dair yazdığı değerli araştırma yeterlidir. Zira o, bu araştırmasında Endülüs halkının yaratıcı melekelerini açıklamaktadır. Bunu da özellikle En-dülüs Müslümanları nazarındaki yegane aklî kabiliyeti ortaya koyarak yap-maktadır.
Benim araştırmam ise Endülüs Müslümanlarında var olan başka bir ilmi yetiyi ortaya koymayı hedeflemektedir. O da tarih yetisidir. Zira Endü-lüslüler tarihin önemini anladıklarında bu bilimin çeşitli alanlarında çalışarak genel eserler, biyografi ve neseb kitapları, şehir ve bölge tarihleri, ileri gelen-ler ve devlet adamlarının hal tercümeleri gibi dallarda ölümsüz şaheserler meydana getirmek suretiyle bu ilme büyük katkıda bulundular. Bunun sonucu olarak Endülüs tarih okulu, kökleri derin, gövdesi sabit, dalları ve kolları yüksek bir okul halini almıştır.
Endülüs Medeniyeti hakkında daha önce yaptığım araştırmamda oluşum aşamasını bağlı kaldığım gibi, burada da köken faktörü ve binanın üzerinde yükseldiği temel ve esasları ortaya koymanın önemi dolayısıyla doğuş ve kuruluş aşamasına bağlı kalacağım.
Beni bu konuda yazmaya sevk eden şeylerden biri de Endülüs Müslümanlarının kültürel hayatlarının önemli bir medeni yönünü teşkil eden ilmi faaliyetlerle ilgili araştırmaların yok denecek kadar az olmasıdır. Müslümanların tarih ilmiyle ilgili eserlerine seri bir bakış bize bunu gösterecektir. İbn Nedîm'in Fihrist’inde Endülüslü hiçbir tarihçiden veya onların yazdığı herhangi bir eserden söz etmemesi bunun delillerinden biridir .
Sehâvî'nin eserinde de büyük bir çekingenlikle Hafız Ebû ‘Umer b. Abdilber ve eseri el-İstî‘âb ile Ebû Bekr Yahyâ b. Muhammed b. Yûsuf el-Ensârî el-Girnâtî'nin (ö. 557/1162) Târihu'd-Devleti'l-Lemtûna'sından bahsetmesi hariç, Endülüslü tarihçilerin ya da eserlerinin isimlerine rastlanmaz O, eserinde Endülüs topraklarında yaşayan hukukçular, edipler, tabip-ler, şairler ve diğerleri hakkında Endülüslülerin yazdığı tabakât kitaplarını da göz ardı etmiştir.
Modern tarihçiler bu konuda kendilerinden önceki tarihçilerin çalış-malarına uymuşlardır. Bunun örnekleri çoktur. Fuat Sezgin tarih yazımına a-yırdığı birinci cildin 300 sayfalık ikinci kısmında Endülüslülere ancak Endü-lüs tarihiyle uğraşan bazı Mısırlılar ile Abdulmelik b. Habîb, İbnu'l-Kûtiyye, er-Râzî ve el-Huşenî gibi bazı Endülüslü tarihçilerden söz ettiği birkaç sayfa ayırmıştır .
Endülüs tarih uzmanlarının ileri gelenlerinden olan "es-Seyyid Abdulazîz es-Sâlim" bu alandaki derin kavrayışı ve geniş birikimine rağmen Tarih ve Arap Tarihçileri isimli eserinde Endülüslü tarihçilere hak ettikleri ilgi ve önemi vermemiş ve atıfları daha çok İbnu'l Faradî ve el-Humeydî gibi tabakât tarihçileri ile er-Râzî ve el-Bekrî gibi coğrafyacılar üzerinde yoğun-laşmıştır .
Huseyn Mu’nis, "Tarih ve Tarihçiler” isimli değerli eserinde Dünya Tarih Okulunun oluşumunda Endülüslülerin katkısından hiç söz etmez. Muh-temelen o, bu eserinde bizzat tarih yazmayı değil, tarih felsefesiyle ilgili bir araştırma ya da tarihi anlamaya bir giriş yapmayı amaçlamıştı .
İslam Medeniyeti alanındaki araştırmacıların bir çoğu aynı yöntemi izlemiştir. Nitekim Ebû Zeyd Şelebî İslam Medeniyeti Tarihi adlı eserinde Müslüman tarihçilerin bir çoğuna işaret etmesine rağmen hiçbir Endülüslü tarihçinin ismine yer vermemiştir .
Ahmet Ali el-Molla da Müslüman Alimlerin Avrupa Medeniyeti Üzerinde Tesiri adlı eserinde konuyu anlatırken Endülüslü tarihçilerin rolünü tamamen göz ardı etmiştir. İspanya tarih yazıcılığında er-Râzî'nin rolünü unuttuğu gibi Hıristiyan krallarının haberlerini kaydeden İbn Hayyân ve diğer Müslüman tarihçilerin rolünü de unutmuş gözükmektedir. Oysa modern İspanyol tarihçileri Arap kaynaklarından gelen bilgilere dayanarak bazı tarihî fikirlerini tekrar tashih etme yoluna gitmektedir .
Aynı tavrı Müslüman Alimlerin Avrupa Medeniyetine Katkısı isimli eserinde İzzeddîn Ferec'in de sergilediğini görmekteyiz. O da Avrupa’daki tarih yazıcılığı alanında Endülüslü tarihçilerin katkısını zikretmez. Oysa bu bağımsız bir araştırmaya konu olacak kadar büyük bir öneme sahiptir .
Endülüs tarih okuluna çok fazla önem vermeyen eserleri uzun uzun saymak yerine şimdi yazarları bu alanda büyük katkıya sahip olan araştırmalara geçiyorum.
Bu araştırmalar şunlardır:
1. Dr. Mahmûd Alî Mekkî'nin Madrid’deki Mecelletu'l-Ma‘hadi’l-Mısrî li-Dirâsâti'l-İslâmiyye'de İspanyolca olarak yayımladığı Mısır ve Endü-lüs Tarihinin İlk Kaynakları başlıklı değerli araştırmasıdır . O, bu makale-sinde Mısırlı hadisçi ve tarihçilerin Endülüs tarihi yazımında ilk malzemenin sağlanmasındaki etkisi hakkında esaslı bir araştırma sunar. O bu çalışmasında İslam aleminin batısı açısından Mısır'ın coğrafi konumunun önemine ilave olarak Mısır tarih okulunu, Endülüslü ve Mağribli tarih ilmine susamışlar için bir ilgi odağı yapan Müslümanların tarih ilmine gösterdikleri yoğun ilgilerinden de söz eder.
Dr. Mekkî, bu araştırmasında Mısır'ı Endülüs tarihi araştırmalarının merkez üssü haline getiren sebepler ile Mısırlı fikri şahsiyetlerin tümünün ro-lünü izah etmektedir. Bunlar arasında tabiilerden Endülüs fetihlerine katılan Alî b. Rabah, Haneş el-Sananî ve diğerleri, hukukçulardan el-Leys b. Sa‘d ve Abdullah b. Luhey‘a ile bunlardan sonra Abdulmelik b. Mesleme, Yahyâ b. Abdullah b. Bukeyr(ö.131/745), Abdullah b. Vehb(ö.197/812), Abdullah b.
Abdulhakem(ö.214/829) ve babası Mısırlı tarihçi olan Futûhu Mısr ve Ifrîkiyye ve’l Endelus isimli kitabın yazarı Abdurrahmân b. Abdulhakem sayılabilir.
Dr. Mekkî bunların yanında Endülüslü tarihçilerin ilki olarak bilinen ve Tarihu Abdulmelik b. Habîb isimli eseriyle tanınan Abdulmelik b. Ha-bîb'den de söz eder.
Mekkî, Mısırlı iki yazar olan el-Leys b. Sa’d ve Abdullah b. Vehb’e, Abdulmelik b. Habîb'in kitaplarının asıl kaynağı olması itibariyle özel önem vermektedir. Ayrıca o, Futûhu Mısr'ın yazarı Abdurrahmân b. Abdullah b. Abdulhakem'in (ö. 257/870) kitaplarına ve Ebû Sa‘îd b. Yûnus es-Sadefî'ye (ö.336/947) de işaret etmektedir. Bu sonuncusu Endülüs tarihi yazımına faal olarak katılan son Mısırlı tarihçi olarak kabul edilmektedir .
Yazar araştırmasını bir tarihçiden diğerine geçmek suretiyle telif alanında yaygın ve zengin örnekler içeren sîret, terâcim ile Endülüs ekolünü temsil eden kitapları ele alarak tamamlamıştır .
3. Bu alanda Dr. Şâkir Mustafâ'nın et-Târihu’l-Arabî ve'l-Muverrihûn Dirâse fi İlmi't-Tarih ve Ma‘rifeti Ricalihi fi'l-İslâm (Arap ta-rihi ve Arap tarihçileri, İslam’da tarih ilmi ve tarihçileri tanıma üzerine bir araştırma) adlı araştırması, bu alanda yapılmış en kapsamlı ve en mükemmel çalışma sayılabilir. Eser iki cilt hâlinde yayımlandı. Her ikisini 1980 yılında yayımlanan ikinci baskısından okudum. Eserde, tarih ilminin gelişimi ve ta-rihçilerin üslupları, Endülüs ve Mağrib bölgesi hariç, İslam aleminin dört bir yanındaki eserlerle ilgili mükemmel değerlendirmeler yer almaktadır. O, bu kıymetli eserinin IV. cildini Endülüs ve Mağrib'teki tarih ve tarihçiler başlı-ğıyla Mağrib ve Endülüs'e ayıracağını açıkça belirtmektedir.
Bu cildi mümkün olduğunca araştırdım. Fakat yeni araştırmalarda bu dördüncü cildin çıktığını ifade eden herhangi bir işarete rastlamadım. Özel-likle doktora ve master tezlerinin referanslarında 1980 yılında basılan ciltten başkasını bulamadım. Muhtemelen hocamız Dr. Şâkir Mustafâ'nın -Allah acil şifalar versin- sağlık durumu kalan ciltleri tamamlamasına izin vermemiştir.
4. Pons Boigues'in Endülüslü tarihçiler ve coğrafyacılarla ilgili eski İspanyolca çalışması. Ensanyo Bio-biblioğrafico Sobre los Historiadores y Geograficos Arabigos-Espanoles (Madrid 1898) isimli bu araştırma, i-çerdiği görüş ve gerçekleri göz ardı etmeden Endülüs’te tarih ilminin gelişi-mi çerçevesinde titiz ve zengin bilgiler sunduğu için modern araştırmalar bu-nu temel almıştır.
5. Bu alandaki araştırmaların en yenilerinden biri Dr. Abdulvâhid Zennûn'un Neş’etu Tedvîni’t-Târihi’l-Arabî fi’l-Endelus adlı eseridir . Bu çalışma Endülüs'ün fethinden yaklaşık hicri IV. asra kadar Endülüs’te tarihin tarihini özlü ve kolay ifadelerle ele almaktadır. Bu yüzden özet olması bakı-mından 64 sayfalık muhtasar bir çalışmadır. Fakat bununla beraber konunun önemini vurgulama ve bu konuda öncülük etme özelliğine sahiptir.
Dr. Tâhâ'nın araştırması, Endülüs tarihi yazıcılığı ile ilgili ilk Endülüs-lü girişimleri çerçevesindedir. Abdulmelik b. Habîb, Muhammed b. Hâris el-Huşenî, İbnu'l-Kûtiyye, er-Râzîler ile onlardan sonra gelen İbn Ebi’l-Feyyâz ve Ahmed b. ‘Umer el-Uzrî örneğinde ele almaktadır.
Endülüs’te tarih okulunun gelişmesinde sözlü (şifahî) dönem:
Beklenenden daha hızlı olarak Endülüs’ün Araplık ve İslamlığa dönü-şüm süratinde pay sahibi olan ekonomik, siyasi ve dini faktörler bir araya gelmiştir. Tarihi kaynaklar bu süratli faaliyetle ilgili dikkat çekici bir çok malzemeyi içerisinde toplamaktadır . Mesela Halife ‘Umer b. Abdulazîz'in Müslümanlar için korkarak ya da İbnu’l-Kûtiyye'nin deyişiyle "düşmanların onlara üstün gelmesi korkusuyla" veya Ahbâr Mecmû‘a müellifinin dediği gibi “Deniz ötesinde kalarak Müslümanlardan kopmaları kaygısıyla” Müs-lümanları Endülüs’ten tahliye etme girişimi karşısında Semh b. Mâlik'in ona İslam'ın gücünü, şehirlerinin çokluğunu ve kalelerinin sağlamlığını dile getiren bir cevap verdiğini görmekteyiz. Bu, hicri 100 senesinde yani fetih faaliyetinin tamamlanmasından ve Mûsâ ve Tarık'ın Doğuya dönmesinden yalnızca beş sene sonra gerçekleşmiş bir olaydı.
Yeni ülke halkını Arap diline ve İslam dinine kazandırma çalışmaları başladı. Ve dolayısıyla Müslümanların bu topraklara gelmesiyle birlikte En-dülüs toprağı üzerinde eğitimle ilgili ilk adımlar atıldı. Öğretmenler ilk yıl-lardan itibaren Endülüs'te görevlerini yapmaya başladılar. Bu önemli işi de fetihlere katılanlar arasındaki bir çok tabiin ve din adamı üstlendi .
Bu tabiilerin; Rasûlullah (sav)'ın hayatı ve savaşları, Râşid halifele-rin hayat hikayeleri, katıldıkları Müslüman fetihleri ve Doğudaki Müslüman-ların hayat hikayeleri hakkında rivayette bulunmak suretiyle Endülüs toprak-larında tarih yazıcılığı fikrinin ilk tohumlarını atma konusunda önceliğe sahip olması doğaldır. Alî b. Rabah da Mısır'daki dini ve edebi toplantılarda Endü-lüs haberlerinin yayılması konusunda ayrı bir yere sahip olmuşsa da , şüphe-siz o, Endülüs'te tanıdığı ve beraber yaşadığı sahabelerden ve müntesibi ol-duğu dinden bahsetmiştir. Bu da bizi, Endülüs'te tarih yazıcılığının başlangı-cından önce ilmi meclislerde tartışılan tarihî sözlü rivayetlerin varlığı kanaa-tine ulaştırdı. Bu diğer ilimlerden geri kalan edebiyat ve lügat ile de kıyasla-nabilir. Belki ben burada, bu alanda İslam vilayetlerinden bir vilayet olarak Endülüs tarihinin yazıcılığıyla Endülüs topraklarında tarih fikrinin doğması arasındaki fark gibi önemli bir noktayı ortaya koymakla yazımda benden ön-cekilere muhalefet ettiğime dikkat çekmek istedim.
Endülüs’te tarih fikrinin doğuşunun Endülüs tarih yazıcılığından ön-ceye tekabül ettiğini kabul etmemiz mümkündür. Aynı şekilde Endülüslüle-rin, Endülüs’e yerleştikleri ilk yıllar ve hicri II. yüzyıl boyunca Rasûlullah'ın (sav) haberleri ve savaşlarını, Râşid halifelerin hayat hikayelerini İslam En-dülüs’te kendilerine ulaşıncaya kadar Şam, Mısır, Kuzey Afrika'da nasıl ya-yıldığını bilmeleri gerektiğini kabul etmemiz lazımdır.
Aynı şekilde burada Endülüs'ün fethine dair olayların ve fetihten ön-ceki bazı haberlerin rivayet edildiği fikri bir ortamın varlığını kabul etmemiz de mümkündür. Çünkü şayet biz yazılı belgenin eksikliğini çeksek de fethe katılıp yaşadıkları kahramanlıkları çocuklarına anlatan kişi ya da gruplardan mahrum değiliz; tıpkı İslam ve Got dönemlerini yaşamış İspanyol ailelerinin nesilden nesile aktarılan anı ve hikayelerinden mahrum kalmayacağımız gibi. Çünkü özellikle şifahî rivayetlerin ilimlerin nakledilmesinde önemli bir rol oynadığı bu tarihi dönemle ilgili söz konusu rivayetler çok önemlidir.
Endülüslüler arasında sözlü rivayetlerin varlığını doğrulayan şeyler-den biri de Mısırlı Sa‘îd b. Kuseysir b. Ufeyr (ö.226/840)’in haber rivayet ettiği kişiler arasında yer alan İbnu'l-Faradî, el-Humeydî ve Şebîb el-Endelüsî gibi yazarların bu rivayetlere eserlerinde yer vermesidir . İbn Ufeyr, Endü-lüs tarihi konusunda bağımsız eser yazan ilk tarihçilerden biridir. H.146 yılında
2. Büyük İspanyol müsteşrik Angel Gonzales Palencia'ya ait Historia de la Literatura Arabigo-Espanola isimli çalışma. Bu araştırma Hüseyin Mu’nis tarafından Tarihu'l-Fikri'l-Endelusî ismiyle Arapça’ya tercüme e-dilmiştir. Dr. Palencia eserinin beşinci bölümünü tarihe ayırmış , daha sonra bunu genel tarih gibi alt bölümlere ayırmıştır. O eserinde İbn Habîb'e, Endü-lüs tarih okulundaki önemine ve Mısır tarih okulu üzerindeki etkisine işaret etmekte sonra da, Râzî ailesine ve bu ailenin tarih yazıcılığındaki öncüsü ko-numunda olan Ahmed b. Muhammed b. Mûsâ er-Râzî'ye (ö.325/936) değin-mektedir.
Yazar bu çerçevede müellifi belli olmayan Ahbâr Mecmû‘a isimli e-ser ile Muhammed b. el-Kûtiyye'nin İftitâhu'l-Endelus isimli eserinden söz etmektedir .
Aynı şekilde yazar -askeri ve siyasi sahadaki çöküşe rağmen- Endü-lüslü Müslümanların kültürel alandaki azamet asrı olan Mulûku’t-tavâif dö-nemi gibi diğer dönemlere işaret eder. Bu dönem İbn Hazm, İbn Hayyân ve İbn Bessâm gibi bir çok önde gelen tarihçinin yetiştiği bir dönemdir.
Daha sonra yazar Murâbıtlar, Muvahhidler ve Gırnata'daki Nasrî’ler Devleti döneminde ortaya çıkan tarih eserlerini ve özelde de tarihçilerin piri ve üstelik Endülüslülerin aydınlarından iki vezirlik sahibi (zu’l-vezâreteyn) Lisânuddîn İbnu’l-Hatîb'i ele almaktadır.
Endülüs tarih yazıcılığında ilk girişimler:
Endülüs’te Endülüs tedvin ekolünün oluşumuna yol açan unsurları bünyesinde barındıran bir fikri ortamın varlığı ile uçsuz bucaksız İslam ale-minin bölgelerinden bir bölge olarak Endülüs'ün tarihinin yazılmaya başlan-ması arasındaki ayrım açıktır. Mısırlılar bu yüce görevi başlatmakta öncülük ettiler ve onları bu sorumluluğun yükünü taşımaya hazırlayan pek çok etken bunu başarmalarına yardım etti.
Mısır’ı Endülüs tedvîn hareketinin beşiği yapan etkenler:
Birincisi münezzeh ve yüce Allah'ın bu bölgeye, Mısır'a bağışladığı ayrıcalıklı coğrafî konumdur. Bu konum onun Afrika ve Asya gibi iki büyük kıtaya uzanan bir arazi olması, yine Avrupa kıtasına sabit bir destek noktası olması, Mısır'ın eski dünyanın kalbi ve dünyanın Asya'daki doğusuyla Afrika'daki batısı ve aksi
yönleri birbirine bağlayan esas geçiş noktası olmasını sağladı.
Nil'in insanlık medeniyetinin beşiği ve yerleşime uygun bir yer yapması bakımından Mısır topraklarına büyük bir katkısı olmuştur. Bundan dolayı her bölgeden ve bu arada Rasûlullah (sav)’ın sahabesinden büyük bir grup oraya yerleşmiş ve tabiin ulemasından ve sahabe çocuklarından çok sa-yıda insan orada toplanmış ve Fustât, bu dönemde İslam aleminin esaslı kül-tür merkezlerinden biri olmuştu .
İkincisi, Mısır’ın genelde Müslüman Mağrib ülkeleri üzerinde bir çeşit siyasi egemenliği vardı. Bu egemenlik Mısır’ın önce bu ülkelere yapılan Müslüman fetihleri esnasında daha sonra da bu ülkelerdeki olayların seyrine hakim olma ve yön vermede Mısırın ve Mısır valilerinin rolünde tecelli et-miştir. Bundan dolayı Mısır, Medine-i Münevvere veya Şam veya Bağ-dat’taki İslam devlet merkezi ile Mağrib ve Endülüs ülkeleri arasında bağ kuran askerî ve siyasî ilişkilerin merkezi oldu. Mısır, bu ülkelere gerek kara-dan gerekse denizden geçen ticari yollar üzerinde bulunuyordu. Dr. Şâkir Mustafâ; “Mısır’ın, İslam kültürünün, Mağrib ve Endülüs’e din, fıkıh, akide, dil, düşünce ve edebiyat olarak geçiş noktası olduğu” görüşündedir . Yine Arapların fethinden Emevî Hilafetinin sona ermesine kadar Endülüs kültürü-nü araştıran Dr. M. Ali Mekkî de; “Doğu kültürünün hepsinin Endülüs’e ula-şıncaya kadar Mısırlıların elinde şekillenip geliştiğinin gözden uzak tutul-maması gerektiği” görüşündedir. Bunun manası, Mısır’ın tüm Müslüman mağribe geçen doğulu çeşitli fikirlerin içinden geçtiği büyük bir filtreye benzediğidir .
Tarihçiler, Mısırlı tarih ravilerinin Endülüs’e gösterdikleri ilginin bu ülkenin Müslümanlar tarafından fethinden önceki uzak dönemlere kadar u-zandığını zikrederler. Endülüs’le ilgili doğulular arasındaki ilk bahis, orası hakkında bazı Yahudî alimler yoluyla gelen rivayetlerdir. Onlar İslam’ı be-nimsediler ve tarih kitaplarını ve Hadisleri eski Yahudî kültürü kaynakların-dan alınmış, Ka‘b el-Ahbâr’a ve Vehb b. Munebbih’e ait haberler gibi İsrâiliyât olarak nitelendirilen haberlerle doldurdular. Bunlar, Mısır tarih kitaplarının koruduğu, Mısırlı tarihçilerin eskiden beri naklettiği olaylardı. Dr. Mekkî, bu hadislerin çoğunun mevzû olması ihtimalinin uzak olmadığını ilave ettikten sonra Mısırlı muhaddislerin bu rivayetlerin çok fazla etkisi altın-da kaldıklarının sabit olduğunu söylemektedir. Sözgelimi Abdullah b. Amr b. el-Âs (ö.65/674) gibi Endülüs’ün fethinden yaklaşık çeyrek asır önce vefat eden meşhur Mısırlı sahabeden rivayet edilen bir takım Endülüs ve Mağrib’e özgü haberlere rastlamaktayız .
Çok önemli son bir faktör de Endülüs’ün fethine katılan tabiinden çok sayıda kişinin Mısırlı olduğu veya yerleşmek için Mısır’a döndüğüdür. Dr. Mekkî, Endülüs’e girdiği sabit olan tabiinden hepsinin aslının Mısırlı ol-duğunu vurgulamaktadır. Neredeyse tamamı Mısırlı sahabe Abdullah b. Amr b. el-Âs’ın öğrencisiydiler ve şüphe yok ki onlar öğrencilerine, arkadaşlarına ve ailelerine Müslüman fetihlerinin haberlerini ve Endülüs topraklarında gördüklerini anlattılar ve rivayette bulundular. Aynı şekilde bunlar ve Mûsâ b. Nusayr’la beraber dönüp Mısır’a yerleşen diğerleri genelde Endülüs ülke-leri tarihi konusunda ilk kaynak oldular.