5 Ocak 2008 Cumartesi

HARARİ'DEN BUTTO'YA 'BÜYÜK ORTADOĞU' SUİKASTLERİ -1

HARARİ'DEN BUTTO'YA 'BÜYÜK ORTADOĞU' SUİKASTLERİ -1 / İBRAHİM KARAGÜL

Sistematik suikastler ve "Büyük Ortadoğu" Projesi

11 Eylül saldırılarından iki gün önce, 9 Eylül 2001'de yapılan bir suikastin etkilerini gördükten sonra, o günden Butto suikastine kadar Büyük Ortadoğu Projesi ile belirlenen, yeryüzünün fay hattını oluşturan bölgedeki bütün suikastleri dikkatle izliyorum. Her birinin o ülkenin, içinde bulunduğu bölgenin ve küresel ölçekli gelişmelerin üzerindeki etkilerini hayretle takibediyorum. "11 Eylül saldırılarını haber veren suikast" olarak nitelediğim bu olaydan sonra her fırsatta "suikastlerin izini takibedin", "Başkaları da öldürülecek" şeklinde ısrarlarım oldu. "Kime suikast yapılacak" başlığı altında endişeleri dile getirmemin üzerinden çok geçmeden söz konusu ülkede yeni cinayetler oldu.

Çünkü 11 Eylül sonrası Kuzey Afrika'dan Orta Asya içlerine, Güneydoğu Asya'ya uzanan kuşak üzerinde 21. yüzyıla şeklini verecek dehşet verici bir savaş yaşanıyor. Çünkü; küresel iktidarın, kaynakların ve pazarların paylaşımı yapılıyor. İşgaller, ambargolar, harita taslakları, rejim değişiklikleri, silahsızlandırma, terörle mücadele, terör saldırıları, bazılarının "Üçüncü Dünya Savaşı" olarak tanımladıkları söz konusu savaşın unsurları. En önemlisi de bu savaş, etkisi altına aldığı ülkelerin iç dinamikleriyle bütünleşiyor, o ülkelerin zaaflarından besleniyor. Etnik sorunlar, kültürel ve sosyal sorunlar, özgürlük sorunları, ekonomik gerilik ve adaletsizlikler, en önemlisi de iç siyasi çekişmeler ve yerel iktidar çatışmalarından güç alıyor. İşte suikastler, bu büyük savaş, büyük hesap içinde çok önemli bir yer tutuyor. Bu yüzden, "11 Eylül'ü haber veren suikast"ten Butto'nun öldürülmesine kadar işlenen cinayetler "Büyük Ortadoğu suikastleri" olarak tarihe geçecektir. Bu çalışmada, 11 Eylül saldırılarından günümüze, suikastleri, kimlerin öldürüldüğünü, bu ölümler sonrasında ne tür gelişmeler yaşandığını, ülkelerin nasıl karmaşaya sürüklendiğini, ölümlerin arkasındaki bağlantıları inceleyeceğiz.

Tarihin en karmaşık suikastlerinden biri

Krizlerle, çatışmalarla, trajedilerle ama yine de umutla bir yılı geride bırakmaya hazırlandığımız günlerde, 27 Aralık'ta Pakistan'dan gelen trajik bir haber, 2008 yılının bir öncekinden çok da farklı olmayacağını bir kez daha hatırlattı. Pakistan eski başbakanı Benazir Butto, trajik bir saldırıyla hayatını kaybetti. Bugünkü Devlet Başkanı General Pervez Müşerref'in sekiz yıl önce yaptığı askeri darbeden bu yana demokratik sürece geçilmeye çalışan ülkede, 8 Ocak'ta yapılması planlanan seçimlerin favori ismi Benazir Butto, tartışmalı bir şekilde ülkesine döndü. Aynı gün, konvoyuna yapılan saldırıda 135 kişi hayatını kaybetti. Benazir Butto kurtulmuştu. İkinci saldırıda öldürülmesi için bir intihar bombacısı ve bir suikastçi yetti. İntihar bombacısı bombayı patlatırken suikastçi Butto'ya kurşun yağdırıyordu. Butto'nun öldürülmesi siyasi tarihin en önemli suikastlerinden biri olarak kayda geçecek.

Kimlerin, hangi güçlerin öldürmüş olabileceği sorusundan önce nasıl öldürüldüğüne ilişkin bilgiler bile hala netleşmedi. Önce intihar bombacısının üzerindeki bombayı patlatmasıyla öldüğü açıklandı. Ardından bombanın yanı sıra bir suikastçinin tabanca ile Butto'yu vurduğu, ağır yaralandığı, hastaneye götürülürken öldüğü bildirildi. Hatta keskin nişancılar tarafından öldürüldüğü bile iddia edildi. Partisi, vurulmasına ilişkin dosyanın değiştirildiğini, Butto'nun bombanın etkisiyle kafasını araca çarptığı için öldüğüne ilişkin yeni bir dosya hazırlandığını iddia etti. Ancak daha sonra, bir suikastçinin saldırı anındaki görüntüleri yayınlandı.

En son iddia ise, yine patisinden geldi. Pakistan Halk Partisi, Butto'nun ileri teknoloji lazer silahıyla öldürüldüğünü öne sürdü. The Nation gazetesinde yer alan habere göre, Butto sadece kurşunlara hedef olmadı aynı anda lazer silahıyla da bir başka saldırıya uğradı. Rawalpindi Devlet Hastanesi'ne götürüldükten sonra cesedini inceleyen doktor Musaddık Han, aynı gazeteye; "Hayatında ilk kez böyle bir şey görüyorum. Beyninin yarısı dışarı çıkmıştı. Yaralanma kurşunlardan değil" diyordu. Bomba ve kurşunların, gerçek saldırıyı kamufle etmek için yapıldığı belirtiliyor. Bu açıklamadan sonra suikastle suçlanan Taliban ve Beytullah Mesud'un, ellerinde böyle silahlar olmadığına dair açıklama yaptığı belirtiliyor. Mesud'un daha ön ceki saldırıdan sonra Butto'ya iki mesaj gönderdiği ve kendisine karşı bir düşmanlıkları olmadığını bildirdiği ifade ediliyor.

CEVAPSIZ KALACAK SORULAR!

Kim, neden öldürdü? Sistem içindeki iktidar çatışmasının mı kurbanı oldu? Yoksa ülkenin geleceğine ilişkin endişe verici senaryoları hazırlayanların mı? El Kaide mi, Taliban mı?

Pakistan'ın modern yüzünü temsil ettiği için mi, kadın olduğu için mi, laik olduğu için mi, radikal İslamcılarla kavgalı olduğu için mi, demokrasi düşmanlarını rahatsız ettiği için mi öldürüldü?

Butto'yu devreden çıkarmak isteyenler neyi amaçlıyordu? Müşerref iktidarının devamını mı? Yoksa Müşerref'i de devreden çıkarmayı mı? Ülkeyi iç çatışmalara sürüklemeyi mi? Afganistan'daki istikrarsızlığı Pakistan'a yaymayı mı? Güney Asya'da Ortadoğu'dakine benzer planlar uygulamayı mı? Pakistan'da askeri otoriteyi devirmeye yönelik Batı destekli bir "karşı darbe"mi tezgahlandı? Yerel dinamikler bu darbeyi önlemek için Butto'yu mu öldürdü?

Bugünlerde bazı çevrelerin dile getirdiği gibi, Pakistan'ı İran'a dönüştürmeye çalışan "ABD karşıtı Müslüman milliyetçiler" harekete mi geçti? Bu güçler, iktidarı denetim altına alıp nükleer silahları ele geçirmeye mi çalışıyorlar? Yoksa birileri, nükleer silahların güvenliği iddiasıyla Pakistan için düğmeye mi bastı?

Cevaplanması çok zor sorular var. Cevap aramak yerine spekülasyonlara ilgi çok daha fazla. Bu soruların büyük bölümü ne yazık ki cevapsız kalacak.

SİZİ TAŞ DEVRİNE DÖNDÜRÜRÜZ

Butto'nun ölümü, yakın tarihimizin en önemli suikastlerinden biri olarak kayda geçecek. Babası idam edildi, bir kardeşi Paris'te zehirlendi, diğer kardeşi suikastle öldürüldü. Şimdi de kendisi, muhtemelen seçimlerde ciddi başarı kazanacakken ortadan kaldırıldı. Belki hiç aydınlanmayacak bir suikast bu.

Savaşta, işgal altında olmayıp da savaş şartları yaşayan bir ülkenin adım adım çöküşe, bölünmeye hatta iç savaşa doğru sürüklenmesinden kaynaklanan endişeleri pekiştiren bir suikast. Son bir yılda, herkesin "bir şeyler olacak" diye izlediği ama ne olacağını kestiremediği, içerideki iktidar çevreleri arasında acımasız bir mücadelenin yaşandığı, dış müdahalelerin içerideki kavgayı alabildiğine beslediği ve yönlendirdiği bir ülkede en önemli siyasi figürlerden biri ortadan kaldırıldı. Başbakan Tayip Erdoğan'ın ABD Başkanı George Bush'la görüşmesindeki önemli maddelerden biri Pakistan'dı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, iktidar ve muhalefet temsilcileriyle bir araya gelerek yaşanan krizi yumuşatmaya çalıştı. Böylesine endişe verici gelişmelerin yaşandığı bir ülkenin nükleer bir güç olması, suikastin önemini ve ülkenin geleceğine ilişkin kaygıları daha da artırıyor.

ABD Pakistan'ı vurur mu?

Bir süre önce ABD yönetimine mensup bazı kişiler, Pakistan yönetiminin Aşiretler bölgesinde üslendiği söylenen el Kaide unsurlarını ortadan kaldırmadığı ya da başlatacağı bir operasyonu başaramadığı takdirde Amerikan ordusunun bu bölgelere saldırması gerektiğini dile getirmişti. Yine Washington Post gazetesi, "El Kaide'ye karşı etkin bir çalışma yapmaması durumunda ABD'nin duruma müdahale etmesi gerektiğini, Pakistan'ı stratejik noktalarının vurulmasının zorunlu olduğunu, bunun için açık ve gizli operasyonların yapılabileceğini" yazdı. Üstelik bu iddialar bizzat George Bush yönetimi tarafından dile getirilir oldu. Bu açıklamalardan sonra Müşerref, günler süren kuşatmadan sonra Lal Mescidi'ne yapılan kanlı operasyon başlattı. ABD'nin taleplerini karşılamayı amaçlıyordu. Ardından Pakistan ordusuna yönelik saldırılar tırmandı. Ülke, etnik sorunların ötesinde ABD destekli yönetimle İslamcı gruplar arasında ciddi bir çatışma ortamına sürükleniyordu. Bu durum, Veziristan ve Belucistan gibi sorunlara yaygın bir kriz daha ekledi. Krizlerin Pakistan'ı çok ciddi istikrarsızlığa sürükleyeceği, Müşerref yönetiminin bu nedenle olağanüstü hal ilan edip seçimleri erteleyebileceği tartışma konusu oldu. 3 Kasım'da da, beklendiği gibi, olağanüstü hal ilan edildi.

Suikast ve Müşerref rejimi!

Sri Lanka'dan dönerken uçağına saldırı yapıldığı iddiasıyla yere iner inmez darbe yapan Pervez Müşerref, 11 Eylül sonrası ABD'nin bölgesel operasyonlarından en önemli müttefikiydi. Bush yönetimi Müşerref iktidarını "istediklerimizi yapmazsanız ülkeni taş devrine döndürürüz" diye tehdit etmişti. Müşerref'in işbirliği hiçbir zaman tatmin edici bulunmadı. Afganistan'ın işgali, iç savaş, Taliban ve ABD operasyonlarında Pakistan hep belirleyici rol üslendi. Bu süreç, darbelerle dolu tarihi olan Pakistan'daki iç siyasi ve toplumsal yapıyı büyük oranda sarstı. Afganistan işgalinden sonra Pakistan'da istikrarsızlık başladı. Bazı bölgelerin kopma eğilimi arttı. Taliban ve El Kaide'nin etkin olduğu bölgelere nüfuz edilemedi. Afganistan'a yakın bölgelerde Pakistan ordusuyla yerel güçler arasında ağır çatışmalar yaşanır oldu. Daha da önemlisi, ABD Veziristan gibi bölgelerin kontrol edilememesi halinde askeri müdahale yapmakla tehdit etti. Müşerref'in iktidarı paylaşmama yönündeki tavrı, iç siyasi kavgalar, etnik gerginlik, Şii-Sünni çatışmalarının artması, Taliban etkisi ve daha bir çok sorunun yanında Pakistan'ı nasıl bir kaosun beklediği en önemli soru. Bundan sonra Irak kadar da Pakistan'ı tartışacak dünya.

Nükleer silahları kim kontrol edecek?

Müşerref 3 Kasım'da olağanüstü hal ilan etti. 2 Kasım'da ABD'li bir istihbarat şirketi, "nükleer silahların İslamcıların ya da ordu içindeki şahin grubun eline geçmeyeceğini" açıkladı. The Washington Post gazetesinin konuya ilişkin haberi, kapalı kapılar ardındaki pazarlıkları haber verir nitelikteydi. 12 Kasım'da aynı gazetede "ABD'nin, Pakistan nükleer silahlarını korumak için gizli bir planı olduğu"na ilişkin bir rapordan söz edildi. Washington'ın silahların kontrolünü ele almayı planladığı, iyimser senaryoya göre Pakistan ordusunun ABD'ye destek vereceği bildirildi. Kötümser senaryoya göre ise, Müşerref'in kontrolü kaybedeceği, siyasi krizin derinleşeceği, ABD karşıtı güçlerin nükleer silahların kontrolünü ele geçireceği ve bunun bir ya da iki yıl içinde olabileceği belirtiliyordu. Onlara göre Pakistan ikinci İran olacak, nükleer güç İsrail'i tehdit edecekti. Tehlikeyi önlemek için önümüzdeki yıldan itibaren Pakistan'a ABD özel birlikleri gönderilecek, ülke içinde operasyonlar yapılacak ve yedi yıl orada bulunulacaktı. Geçtiğimiz ay pazarlıklar sona erdi ve Ocağın ilk günlerinde ABD askerlerinin Pakistan'a girmeye başlaması kararlaştırıldı. 13 Kasım'da Pakistan Dışişleri Bakanlığı iddialara karşı bir açıklama yaptı ve nükleer silahları koruyacak güçte olduklarını duyurdu. Bu açıklamaya rağmen konuya ilişkin tartışma hala devam ediyor. Butto suikastiyle amaçlanan bu muydu? Ülkeyi istikrarsızlaştırmak, kontrolden çıkmasını sağlamak ve nükleer silahların güvenliği gerekçesiyle dış müdahaleye hazır hale getirmek mi isteniyor? Pakistan ABD'nin küresel savaşının tam merkezinde. Üslendiği rol onu parçalıyor. İç savaşa sürüklüyor. Keskin iktidar çatışmalarına, etnik ve mezhep kavgalarına itiyor. Büyük bir kaos beklentisi var.


Related Posts with Thumbnails

Bu yazıya Not Ver !


Get your own Chat Box! Go Large!

Nickinizi Değiştirmek için Kendi Nickinize Tıklayın !!!

Film izle komedi komik