BİR EFSANENİN YIKILIŞI - İSRAİL’ İN LÜBNAN YENİLGİSİ
Biz savaş tarihi meraklıları için Arap – İsrail Savaşları okumaya doyamadığımız olaylar arasında yer alır. Hele İsrail ordularının Arap birleşik orduları karşısında kazandığı zaferler, hep merakla karışık saygı uyandıran bir öykü demetidir. Zira varlığını sürdürme savaşında olan bir milletin, tüm dünya karşısındaki dik duruşudur sözü edilen.
Bu tarihi savaşlarda İsrail ordusu ve milleti ile adeta efsaneleşmiştir. Örneğin seferberlikte ABD, Kanada vb ülkelerden gelip de İsrail’ de garsonluk (askerlik hizmeti olarak) yapan ünlü profesör, müzisyen gibi insanların öyküleri halen daha anlatılmaktadır. Sınırlı kaynaklarla, ancak tüm dünyadaki Yahudilerin sonsuz desteği ile var edilen İsrail devleti, emsalsiz bir başarı öyküsüdür. Zira kuruluşu çok acılı ve sancılı olmuş; daha kuruluşundan itibaren komşuları ile kavgaya tutuşmak durumunda kalmıştır. Kuruluştan bir otuz yıl öncesi Birinci Dünya Savaşı’ ndaki bölge gerek Falih Rıfkı’ nın ölümsüz eseri Zeytindağı’ nda, gerekse de büyük Türk casusu İngiliz Kemal’ in anılarında çok güzel anlatılmıştır. Daha o zamandan Türk devleti, bölgede bağımsız bir İsrail’ in kurulacağını sezmiş ve kendince gerekli önlemleri almıştır. Örneğin kendisine karşı cephe gerisinde çalışarak, İngiltere yanında savaşan günümüzdeki Mossad’ ın atası sayılabilecek gizli teşkilat mensubu birçok Yahudi; Osmanlı gizli teşkilatı (Teşkilatı Mahsusa) tarafından yakalanıp kurşuna dizilmiştir. Ancak bize ihanet eden Yahudi sayısı oldukça çok olmasına rağmen, Türk yazılı ve görsel basınınca bu konu hep görmezden gelinmiş adeta sümenaltı edilmiştir. Sürekli olarak Türk halkına Arapların Birinci Dünya Savaşı’ ndaki ihaneti hatırlatılmıştır.
Mazisi parlak zaferlerle süslü İsrail Ordusu’ nun yıldızı, geçtiğimiz aylarda yaşanan Lübnan yenilgisi ardından hızla sönmekte. Savaşın ayrıntısına ilişkin gerçekler yeni yeni su yüzüne çıkmasına rağmen, bir husus oldukça açıktır. O da İsrail’ in savaşın başında koyduğu hedeflere ulaşamamış olmasıdır. ABD tarafından kendisine tanınan süre aşılmış olmasına rağmen, bir türlü istenilen gaye elde edilememiştir.
Bu hezimetin nedenleri arasında düşmanın gerçekte olduğundan zayıf değerlendirilmesi oldukça büyük yer tutar. Bu da istihbarat zafiyetini gösterir. Lübnan’ ın güneyi adeta karınca yuvası gibi binlerce sığınak ve tünellerle berkitilmiş, olası savaşa hazırlanmıştır. Vietnam Savaşı’ ndaki örneklerden yararlanıldığı, Hizbullah tarafından dile getiriliyor. Ayrıca bizzat İran Devrim Muhafızlarının başındaki general tarafından gayrinizami kuvvetlerin yönetildiği İsrail tarafından açıklandı.
Savaşın daha ilk günlerinde İsrail Donanması’ na bağlı bir savaş gemisinin İran yapısı El Fecr füzesi tarafından vurularak savaş dışı kalması, aslında birçok şeyi açıklamakta ve Hizbullah’ ın ulaşmış olduğu gücü göstermekteydi. Savaş boyunca Hizbullah tarafından 3.000’ in üzerinde füze İsrail topraklarına fırlatılmıştır ki, bu tüm İsrail tahminlerinin çok çok üzerindedir. Uzun bir dönemden sonra ilk defa İsrail’ in kuzeyinde yerleşik Yahudiler evlerini terk ederek daha güveni buldukları orta ve güney bölgelere göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu da büyük bir psikolojik yıkımdır; zira İsrail’ in genç nesli ömürlerinde yenilgi yüzü görmemiş, ebeveynlerinin çektikleri acı ve sıkıntılı dönemleri yaşamamışlardır. Onlar için savaş, hep televizyonda seyrettikleri İsrail ordusunun vurduğu Filistin veya Güney Lübnan’ daki hedeflerin görüntülerinden ibaretti. Bu da genelde bir video oyununa benzer, uçaktan veya insansız hava aracından çekilen görüntülerdi. Yoksa ölen yaralanan İsrail askerlerinden hiç bahsedilmezdi.
Bu çatışma bir anlamda bölgedeki İran – ABD zıtlaşmasının bir sonucu idi. Zamanlama bakımından tam İran’ ın nükleer faaliyetleri nedeniyle köşeye sıkıştırıldığı günlere denk gelmesi de oldukça dikkat çekici. Lübnan’ da çatışmaların yaşandığı günlerde, Irak’ daki direnişin de yoğunluğunun artması sanırız tesadüf değil.
Tüm gelişmeler İran’ ın dersini çok iyi çalıştığını gösteriyor. Hizbullah’ a gönderilen silahların uzun bir süreçte depolandığı anlaşılıyor. Suriye üzerinden sevkıyatın yapıldığı biliniyor. Ancak Türkiye’ nin de belli oranda bu işin içinde olduğu, en azından bilip de ses çıkarmadığı düşüncesindeyiz. Bölgeye yönelik İsrail öngörüleri en çok Türkiye’ nin menfaatleri ile çatışıyor.
Sitemizde daha önce de belirtildiği üzere, İsrail’ in gücü dünyada çok abartılmıştır. Eğer iyi analiz edilirse İsrail’ in zayıf yanları da çoktur. Bir kere derinliği olmayan bir ülkedir ve saldırılara karşı tüm halkı tehdit altındadır. Ayrıca uzun soluklu hiçbir mücadeleyi yürütemez, çünkü sınırlı kaynaklara sahiptir. Bu imkânsızlık hem ekonomik, hem de asker sayısı olarak kendini gösterir. Ayrıca en büyük dezavantajı; halkının asker kaybına karşı oldukça hassas oluşudur. En büyük gücü ise dünyada etkili konumda bulunan soydaşları ve onların maddi imkânlarıdır. Bush yönetimindeki ABD, İsrail’ in en büyük destekçisidir. Lübnan Savaşı sırasında yapılan silah yardımları da bunun en güzel göstergesidir.
Oysaki karşılarına aldıkları İran, derinliği olan bir ülkedir. Olası bir savaşı ülkesinin derinliğini kullanarak karşılayabilir ve daha büyük imkânlara sahip olduğu için savaşı zamana yayıp uzun soluklu bir mücadeleye girişebilir. Ayrıca İran büyük bir medeniyetin mirasçısıdır; Şiiliğin lider ülkesi olması nedeniyle dünyanın birçok bölgesinde destekçisi vardır. Ordusu ise son yirmi beş yıldır uygulanan ambargolara rağmen, oldukça iyi durumdadır. Hızla milli savunma sanayini geliştirme gayretindedir. Belli alanlarda, Rus ve Çin’ in de yardımları ile, kendi silah teknolojisini üretme noktasına ulaşmıştır.
Irak’ da süregiden ve gittikçe de kötüleşen savaşın ardından, İsrail’ in Lübnan yenilgisi ile Amerika’ nın Büyük Ortadoğu Projesi’ nin sonu gelmiştir. İsrail’ in Lübnan yenilgisi, olası İran – ABD Savaşı’ nın akibeti üzerine Amerikan kamuoyunda da derin endişe yarattı. Dünyaya hakim olmak için ülke sınırlarının yeniden çizilmesinin pek de kolay bir şey olmadığı sanırız daha iyi anlaşılmıştır.