Siyasi Tarih II
Siyasi Tarih (B-Ç)
Baas Partisi (Hizb el Ba's el-Arabi el-İştiraki)
Tam adı Arap Sosyalist Baas Partisi ve Arap Sosyalist Yeniden Doğuş
Partisi. Tek bir sosyalist Arap toplumu oluşturmayı hedefleyen radikal
siyasi hareket. Pekçok Arap ülkesinde kolları vardır.
Baas Partisi 1943 yılında Mişel Eflak ve Salah el-Bitar tarafından Şam'da
kuruldu. 1953'de Suriye Sosyalist Partisi ile birleşen parti Arap
Sosyalist Baas Partisi adını aldı. Bağlantısızlık politikasını,
emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı çıkmayı benimseyen Baas Partisi,
İslam'ın bazı unsurlarından faydalanarak sınıfsal farklılıkları ortadan
kaldırmayı amaçlayan bir hareket gerçekleştirmeye çalışmıştır. Katı
disipline dayalı aşırı merkeziyetçi bir yapıya sahiptir.
1963'te Suriye'de iktidarı ele geçiren Baas, "milliyetçi" ve "ilerici"
diye anılan iki gruba bölündü ve 1970'te Hafız Esad'ın başa geçmesiyle iki
grup arasındaki çekişmeyi milliyetçiler kazanmış oldu. Irak'ta 1963
yılında kısa bir süre Baasçılar iktidara geldiyse de 1968'de yeniden
iktidarı ele geçirdiler. Irak ve Suriye'deki Baas Partileri arasındaki
anlaşmazlık iki ülkenin siyasi birliğine engel oldu ve daha sonra iki ülke
birbirine karşı pek dostça olmayan siyaset yürütmeye başladı. Suriye'de
Baas hükümetine en önemli tehdit Müslüman Kardeşler Örgütü olmuştu. Ama
Hafız Esat 1982 yılında Hama'da kanlı bir müdahale ile örgüte ağır bir
darbe indirdi. Irak'ta ise kuzeydeki Kürt ve güneydeki Şii gruplar Baas
için en önemli tehlikelerdi.
Suriye Baas Partisi yıllardır Batı'ya karşı sert olan tutumunu Orta Doğu
Barış Süreci doğrultusunda yumuşatırken Irak'ta Baas, Körfez Savaşı ve
sonrası Batı ve özellikle Amerika karşıtı bir siyaset izlemektedir.
Bağdat Paktı, 1955
Ortadoğu'da barış ve güvenliğin korunması için kurulan ittifak. 1955
yılında Türkiye ve Irak arasında kurulan Pakt'a aynı yıl Pakistan, İran ve
İngiltere katılmıştır. Bütün Arap Birliği üyesi ülkeler ve büyük Batılı
devletlerden bazıları da Pakt'a davet edilmiş ama hiçbiri buna ilgi
göstermemiştir. 1959'da rejim değişikliği ile Irak'ın üyelikten
ayrılmasıyla Pakt, Merkezi Andlaşma Örgütü (CENTO) adını almıştır.
Bakü Kongresi, 1920
III. Komünist Enternasyonal (Komintern) tarafından Bakü'de düzenlenen
toplantı. 1920 yılında Bolşevikler artık Batı'da umdukları büyük devrimin
pek de yakın olmadığına inanmaya başlamışlardı. Bu ortamda Doğu halklarına
doğru yönelen Sovyetler Birliği onlarla Batı'ya karşı bir ittifak kurmaya
çalışıyor ve Batılı emperyalist güçlerin egemenliği altındaki Doğulu
halkları bu güçlere karşı ayaklandırmayı düşünüyorlardı. Eylül 1920'de
Bakü'de çoğunluğu sömürge rejimi altındaki Doğu ülkelerinden gelen
komünist partilerin temsilcilerinin katıldığı bir Kongre düzenlendi.
Kongrede iki ana konu üzerinde yoğunlukla duruldu. i)Doğu halklarının
ulusal kurtuluş mücadeleleri beklenen dünya devrimi açısından nasıl
değerlendirilecek. ii)Komintern bu konuda nasıl bir strateji izleyecek.
Kongre'de komünist nitelikli olmayan -bu sırada Anadolu'daki kurtuluş
mücadelesi dahil- ulusal kurtuluş hareketlerine karşı nasıl bir tutum
takınılacağı da tartışıldı.
Balfour Bildirisi, 1917
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Arthur J. Balfour'un 2 Kasım 1917'de,
Uluslararası Siyonist hareketin önderlerinden Lord Rotschild'e gönderdiği,
Filistin'de Yahudilere bir "ulusal yurt" kurulması çabasının İngiliz
hükümetince destekleneceğinin belirtildiği mektup. Ancak yine mektuba
göre, Yahudiler için kurulacak böyle bir yurt, bölgenin Yahudi olmayan
kesiminin haklarını ihlal etmeyecekti. İngiliz Dışişleri Bakanını böyle
bir mektup yazmaya iten en önemli sebep, toprakları üzerinde çok sayıda ve
önemli etkiye sahip Yahudi'nin yaşamakta olduğu A.B.D.'nin sempatisini ve
Almanya'ya karşı yürütülen savaşta katkısını sağlamaktı. Mektubun
zamanlaması da iyi yapılmıştı. Çünkü kısa bir süre sonra Almanya ve
Osmanlı Devleti deYahudi desteğini sağlayabilmek için özellikle Almanya
Siyonistlerine savaş sonrası ödünleri vermeye başlamışlardı.
Siyonist liderlerden H. Weizman ve N. Skolov'un ısrarlı çabaları ile
yayımlanan Bildiri, Filistin'de yalnızca Yahudilere ait bir devletin
kurulmasını isteyen Siyonistlerin isteklerini tam anlamıyla karşılamıyordu
ama ilerde İsrail'in kuruluşu için bir dayanak oldu.
Balkan Antantı, 1934
9 Şubat 1934'te Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında
imzalanan ittifak andlaşması.Avrupa'nın revizyonist ve anti-revizyonist
iki kamp etrafında toplanmaya başlaması Balkan devletlerini bir grup
kurmaya yönlendiriyordu. İlk kez 1929'da Yunanistan Başbakanı
Papanastasio'nun ortaya attığı bir Balkan birliği kurulması fikri çeşitli
devletlerden destek görmüş ve arka arkaya Balkan devletleri arasında
gayriresmi nitelikli konferanslar toplanmaya başlamıştı. Konferanslar
sonucu verilen uzlaşma doğrultusunda 9 Şubat 1934'te Atina'da Türkiye,
Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında Balkan Atlantı imzalandı. Üç
maddeden oluşan Antant Balkan ülkelerinin kendi aralarında olan sınırları
koruyor ve bu ülkeler arası işbirliğini geliştirmeyi amaçlıyordu. Antant
bölgede revizyonist politika izleyen Bulgaristan'ı hedeflemekteydi. II.
Dünya Savaşı'nda Türkiye dışındaki üyelerin Alman işgaline uğraması ile
Antant geçerliliğini kaybetmiştir.
Balkan Paktı
Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya'nın taraf olduğu siyasal nitelikli
bölgesel örgüt. Pek uzun ömürlü olamamıştır.
A.B.D. 1950'lerin başında Sovyetlerle gergin ilişkileri olan Yugoslavya
ile ilgilenmeye başlamıştı ve NATO'ya girmeleri kesinleşmiş olan Türkiye
ve Yunanistan ile bu ülkeler arasında bir pakt yapılması yönünde
çabalıyordu. 1951 yılı sonuna doğru ve üç ülke arasında başlayan
yakınlaşma 1952 boyunca da devam etmiş ve 28 Şubat 1953'te Ankara'da üç
ülkenin Dışişleri Bakanları tarafından bir "Dostluk ve İşbirliği
Andlaşması" imzalanmıştır. Bu andlaşmaya göre üç devlet ortak çıkarlarıyla
ilgili konularda birbirlerine danışacaklar ve üye devletlerin Dışişleri
Bakanları yılda en az bir defa toplanacaktı. Dışişleri Bakanları arasında
süren toplantılar sonucu yeni ilerlemeler sağlanmış, 9 Ağustos 1954'te üç
ülke arasında Bled Andlaşması imzalanmıştır. Bu andlaşmaya göre taraflar,
aralarından herhangi birine ya da birkaçına yönelen bir saldırıyı
kendilerine de yapılmış sayarak askeri güç de dahil her türlü önlemi
alacaklardı.
Ama daha paktın ilk günlerinden itibaren Türkiye ve Yugoslavya arasında
görüş ayrılıkları ortaya çıkmış ve 1955'ten itibaren Sovyetlerle
ilişkilerini düzeltmeye başlayan bu ülkenin pakta ilgisi azalmıştır.
Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs sorununun ortaya çıkmasıyla da
Paktın doğurduğu olumlu hava silinmeye başlamıştı. Pakt 1960 yılına kadar
devam etmiş 1960 Haziranında da resmen sona erdiği açıklanmıştır.
Balkan Savaşları, Ekim 1912-Haziran 1913
Birincisi Balkan devletleri ile Osmanlı Devleti, ikincisi Balkan
devletlerinin kendi aralarında yaptıkları iki savaş. I. Balkan Savaşı
Osmanlı Devleti'nin Rumeli'de kalan son topraklarını da kaybetmesi ile
sonuçlanmıştır.
1912 yılı boyunca Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan ve Yunanistan kendi
aralarında yaptıkları ittifak andlaşmaları ile Osmanlı Devletine karşı bir
birlik kurdular. 1912 Eylül'ünde seferberliklerini tamamlayan Balkan
devletleri Osmanlı'nın Trablusgarp Savaşı ile uğraşması ve iç siyasi
çekişmelerinden faydalanarak hazırlıklarını pekiştirdiler. 8 Ekim 1912'de
Karadağ'ın savaş ilanı ile I. Balkan Savaşı başladı ve bunu öteki
devletlerin savaş ilanları izledi. Hazırlıksız yakalanan Osmanlı orduları
hemen hemen her cephede yenildi ve Midye-Enez hattının gerisine çekilmek
zorunda kaldı. Bu arada Arnavutluk da bağımsızlığını ilan etti. 17
Aralık'ta Londra'da toplanan bir konferans sonunda 30 Mayıs 1913'te bir
barış andlaşması imzalandı.
Londra barışından umduğunu bulamayan Bulgaristan'ın 30 Haziran'da
Yunanistan'a saldırması ile II. Balkan Savaşı başladı. Bulgaristan savaşta
pek bir başarı sağlayamadı ve Romanya'nın savaşa girmesi ile yenilgiye
uğratıldı. Bulgaristan'ın zayıf durumundan yararlanan Osmanlı Devleti de
Edirne'yi aldı. 10 Ağustos 1913'te Bükreş'te imzalana barış andlaşması ile
II. Balkan Savaşı sona erdi. Osmanlı Devleti de Yunanistan'la Atina,
Bulgaristan ve Sırbistan ile İstanbul Andlaşmalarını yaptı. Böylece
bugünkü Türk-Bulgar ve Türk-Yunan sınırları birkaç istisna dışında
çizilmiş oldu ve yapılan andlaşmalarda Balkan devletleri sınırları içinde
kalan Türk azınlıklarla ilgili maddeler yer aldı.
Bandung Konferansı, 1955
18-24 Nisan 1955 tarihlerinde Endonezya'nın Bandung kentinde toplanan ve
Bağlantısızlar Hareketi'nin temellerinin atıldığı toplantı. Endonezya,
Pakistan, Hindistan, Seylan (Sri Lanka) ve Birmanya'nın düzenlediği
toplantıya o zamanki dünya nüfusunun yarasından fazlasını oluşturan 20
Asya ve Afrika ülkesi katılmıştı.
Konferansı düzenleyen ülkeler, Batılı devletlerin Asya'ya ilişkin
aldıkları kararlarda kendilerine danışılmamasından duydukları rahatsızlığı
dile getirdiler. Tartışmalar temel olarak Sovyetler Birliği'nin Doğu
Avrupa ve Orta Asya'daki tutumunun Batılı devletlerin sömürgeciliği ile eş
biçimde eleştirilip eleştirilmemesinde yoğunlaştı. Sonunda "tüm
görünümleri ile sömürgeciliğin" mahkum edilmesi üzerinde uzlaşıldı.
Birleşmiş Milletler Bildirisi'ndeki ilkelerle Hindistan başbakanı Nehru'nu
beş ilkesini kapsayan on maddelik bir "dünya barış ve işbirliğini
geliştirme bildirisi" oybirliği ile kabul edildi.
Konferansa katılan Türkiye'nin toplantılar boyunca izlediği Batı yanlısı
tutum, bağlantısızlık politikası izleyen diğer üçüncü dünya ülkeleri ile
ilişkilerinin soğumasına neden oldu.
Baruch Planı, 1946
1946'da A.B.D. tarafından Birleşmiş Milletler Atom Enerjisi Komisyonu'na
sunulan atom silahının yayılması ve atom enerjisinin kontrolü ile ilgili
teklif. Plan hazırlaycısı Bernard Baruch'un adıyla anılır. Plan önce atom
enerjisi üzerinde etkili bir denetimin kurulmasını, sonra da nükleer
stokların tümünün yok edilmesini öngörüyordu. Ayrıca bir Uluslararası
Atomu Geliştirme Örgütü (International Atomic Development Agency)
kurulacak, dünyanın güvenliği için tehlike teşkil eden tüm atom enerjisine
bu örgüt sahip olacaktı. Eğer Sovyetler Birliği bu örgütün kurulmasını
kabul ederse, A.B.D. elindeki tüm atom silahlarını ve bunların yapılması
için gerekli bilgiyi bu örgüte devredecekti. Örgütün çalışmasıyla ilgili
olarak Güvenlik Konseyi'nde hiçbir devlet veto yetkisini kullanamayacaktı.
Ancak, Sovyetler Birliği bu öneriyi kabul etmedi, veto yetkisinin
devamında direnerek, etkili bir tedbir için önce nükleer silah stokunun
yok edilmesi, denetimin bunun izlemesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Taraflar görüşlerinde ısrar edince, Atom Enerjisi Komisyonu'nda bu konuda
yapılan uzun tartışmalardan hiçbir sonuç çıkmamıştır.
Bask Ulusal Bağımsızlık Hareketi (Euzkadr Ta Azcatasuna-ETA)
İspanya'da Bask azınlığının yoğun olarak yaşadığı bölgenin bağımsızlığı
için mücadele eden silahı örgüt. ETA, Franco döneminde bütün baskılara
rağmen 1950'lerden sonra belirli bir örgütlenme düzeyine ulaştı ve
yönetime karşı silahlı mücadeleye başladı. Düzenlediği birçok bombalı
saldırı ve suikastten en önemlisi 1973 yılında İspanya Başbakanı
Blanco'nun öldürülmesidir. Franco döneminin sona ermesinden sonra Bask
bölgesine özerklik tanınmasına rağmen ETA mücadeleye devam etti.
Belgrad Konferansı, 1-6 Eylül 1961
1-6 Eylül 1961 tarihleri arasında Yugoslavya'nın başkenti Belgrad'ta
yapılan ilk Bağlantısızlar zirvesi. Konferansa yirmibeş ülkenin devlet
veya hükümet başkanı katılmıştır. Konferans Soğuk Savaş'ın en yoğun olduğu
dönemlerden birinde, Berlin ablukasının sürdüğü ve Sovyetlerin nükleer
denemelere yeniden başladığını açıkladığı sırada toplanmış ve uluslararası
ortamın gerginliği konferansa da yansımıştır. Tito, Abdulnasır, Sukarno ve
Nkrumah'ın en faal liderler olarak göze çarptıkları konferans sonunda
kabul edilen yirmiyedi maddelik deklerasyonda çeşitli uluslararası
sorunlara değinilmiştir.
Berlin Ablukası, 1948-1949
1948-1949'da Sovyetler Birliği'nin, Batılı işgal devletlerini Batı
Berlin'deki egemenlik haklarından vazgeçmeye zorlama girişiminin yol
açtığı uluslararası bunalım. Mart 1948'de İngiltere,Fransa ve A.B.D.'nin
Almanya'daki işgal bölgelerini tek bir ekonomik birim halinde birleştirme
kararı Sovyetlerin tepkisine yol açtı ve Sovyetler Birliği Müttefikler
Kontrol Konseyi'nden çekildi. Batı'da yeni bir Alman Markı'nın piyasaya
çıkmasını Doğu Alman parasına karşı rekabet olarak gören sovyetler Batı
ile Berlin arasındaki demir, kara ve su yollarını kapatarak kenti ablukaya
aldı. 26 Haziran 1948'de ABD ve İngiltere kente acil gereksinimleri
havayoluyla sağlamaya başladılar ve Berlin'den dışarı yapılan sanayi
ihracatının hava yoluyla gerçekleşmesi için bir "hava köprüsü" kurdular.
Artan gerginlik karşılıklı askeri güç tırmanmasına yol açtı. Gerginlik
sovyetler Birliği'nin 12 Mayıs 1949'da ablukayı kaldırmasına değin sürdü.
Berlin Andlaşması, 3 Haziran 1972
Berlin kentinin A.B.D., Sovyetler Birliği, Fransa ve İngiltere'nin
yükümlülüğü altına konduğuna ilişkin andlaşma. 3 Eylül 1971'de hazırlanıp
parafe edilen andlaşma, 3 Haziran 1972'de imzalandı. Bu andlaşmayla Batı
Berlin'de A.B.D., Fransa ve İngiltere'nin sorumluluğu devam ediyor ama
Batı Berlin'i temsil yetkisi Federal Almanya'ya geçiyordu. Sovyetler
Birliği ise Doğu Berlin üzerindeki haklarını Demokratik Alman hükümetine
devretmeyecekti.
Bu andlaşma sonucunda 12 Ağustos 1970 tarihli Federal Almanya ile
Sovyetler Birliği arasında imzalanmış olan Moskova Andlaşması ve 7 Aralık
1970'de yine Federal Almanya ile Polonya arasında imzalanmış olan Varşova
Andlaşması da yürürlüğe girmiştir.
Berlin Batı Afrika Konferansı, 1884-1885
Afrika'nın kıyılarında ve büyük nehirlerde ticaret serbestliğinin
sürekliliğini sağlamak ve bu kıyılardaki yeni yerlerin işgal koşullarını
belirlemek amacıyla Bismarck'ın girişimi ile 15 Kasım 1884-26 Şubat 1885
tarihleri arasında Berlin'de toplanan uluslararası konferans.
O tarihe kadar sömürge işletmelerine pek rağbet etmeyen Alman başbakanı,
Alman egemenliğine konan toprakları değerlendirecek imtiyazlı şirketlerin
kurulmasını göz önüne alarak tavrını değiştirdi. Bismarck, öteki Avrupa
devletleri arasındaki sömürge rekabetini kızıştırıyor ve Fransa'yı yeni
sömürge hayalleri ile kışkırtarak bu ülkenin Almanya'ya karşı bir öç alma
siyaseti gütmesini önlemeyi umuyordu. Jules Ferry'nin ve sonra İngiltere
Dışişleri Bakanlığının onayını alan Bismarck, Viyana Antlaşması'nı
imzalayan devletler ile Belçika, İtalya, ABD ve Türkiye'yi konferansa
çağırdı.
Antlaşmanın sonuç belgesi Nijer ırmağında ulaşım özgürlüğünü ve Atlas
okyanusundan Hint okyanusuna kadar uzanan Kongo havzasında ticaret
serbestliğini güvence altına alıyordu. Bu, Fransa ile Portekiz'in toprak
ilhakları ve 1884 İngiliz-Portekiz anlaşması ile bir süre için tehlikeye
düşen liberalizmin zaferi demekti.
Konferans Afrika'nın paylaştırılmasını gerçekleştirmedi ama bunu kuşkusuz
hızlandırdı. Konferansta, imzacı devletlerden birinin gerçekleştireceği
toprak ihlallerinin, ancak öteki imzacı devletlere bildirilmesi koşuluyla
geçerlik kazanabileceği ilkesi kabuledildi.
Bir bildirge de köle ticaretiyle ilgiliydi (md. 9). Genel olarak, imzacı
devletler, yerlileri, gezginleri ve din özgürlüğünü korumayı
yükümlüyorlardı. Ancak Afrikalılara alkollü içki satışı, Almanya ile
Hollanda'nın itirazı üzerine yasaklanmadı. 1885 sonunda Fransa ile Almanya
arasında Togo-Kamerun sınırını belirleyen özel bir antlaşma imzalanmasıyla
Berlin Antlaşması tamamlandı.
Berlin Deklerasyonu, 1955
II. Dünya Savaşı sonrasına İngiltere, A.B.D.,Fransa ve S.S.C.B.'nin işgali
altındaki Berlin üzerinde bu devletlerin haklarını belirleyen belge. Bu
deklerasyona göre kentin güvenliği, kentte bulunan askeri birliklerin
gözetimi ve sivil havacılığın denetimi işgal birliklerinin sorumluluğu
altındaydı. Hukuki açıdan Batı Berlin Federal Almanya'nın bir parçası
değildi ve kentin bu kesiminde 12 bin Müttefik devletlere bağlı asker
bulunmaktaydı. Bu yüzden Federal Alman Parlamentosu ve Anayasa
Mahkemesi'nin kararlarının Batı Berlin'de uygulanabilmesi için Batı Berlin
Parlamentosu'nun bunları onaylaması gerekiyordu. Müttefiklerin
parlamentodan geçen yasalara itiraz ve bu yasaları geçersiz kılma hakları
vardı. Bu nedenle Federal Alman Parlamentosu'ndan çıkan yasalar Berlin'e
gelmeden önce Bonn'daki Müttefik devletlerin büyükelçileri tarafından
gözden geçirilmekteydi. Ayrıca Batı Berlin'in silahlanması yasaklandığı
için Batı Berlinliler'in askerlik yapmaları da yasaktı. Deklerasyona göre,
Müttefik devletler gerekli durumlarda Batı Berlin polisi üzerinde de
yetkili olabilmekteydiler.
Berlin Kongresi, 13 Haziran-13 Temmuz 1878
Osmanlı Devleti, Rusya, Almanya, İngiltere, Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu ve Fransa'nın katılımı ile gerçekleşen kongre. Kongre
sonunda 1887-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sonrası imzalanan
Ayastefanos Andlaşması'nın yerine geçmek üzere bir andlaşma yapıldı.
Ayastefanos ile kurulan "Büyük Bulgaristan" oldukça küçülerek Osmanlı'ya
bağlı bir prenslik haline geldi. Doğu Rumeli eyaleti kuruldu ve
Ayastefanos'ta Bulgaristan'a bırakılan Makedonya reform yapılması şartıyla
Osmanlı Devleti'ne iade ediliyordu. Osmanlı Devleti açısından daha olumlu
görülen bu andlaşma, bu kazançları Bosna-Hersek ve Kıbrıs'ta geçici
yönetimler adı altında Avusturya-Macaristan ve İngiltere'nin yönetimine
vermesi ile geri alıyordu.
Berlin Kongresi her ne kadar Rumeli'nin Osmanlı Devleti'nin elinde
kalmasını sağlamışsa da ilerde ortaya çıkacak bunalımlara da ortam
yaratmış oldu.
Berlin Senedi, 1885
Berlin Batı Afrika Konferansı olarak adlandırılan ve Kasım 1884 ile Şubat
1885 arasında Berlin'de yapılan bir dizi görüşme sonucunda kabul edilen
belge. Konferans Orta Afrika'daki Kongo Havzası ile ilgili anlaşmazlıkları
çözmek amacıyla toplanmıştı. Berlin Senedi ile Kongo Havzası Alman Doğu
Afrikasını da kapsayacak şekilde tarafsız bölge ilan edildi. Burada bütün
devletlere serbest ticaret ve taşımacılık hakkı tarafında ve Portekiz'in
Atlas Okyanusu'ndaki hak iddiaları reddedildi. Bu senet ile
sömürgeleştirmede "fiili işgal" ilkesinin benimsenmesi sonucu olarak
Avrupalı devletler Afrika'da mümkün olduğu kadar geniş toprak parçalarını
hızla işgal etme yarışına girdiler. Böylece Afrika'nın sömürgeleştirilmesi
süreci hızlanmış oldu.
Birinci Dünya Savaşı, 1914-1918
1914 yılı yazında Avrupa'da başlayıp sonradan dünyanın geri kalan
bölgelerine yayılan ve 1918 yılının sonuna kadar süren topyekün savaş.
1914 Haziranında Saraybosna'da Avusturya Macaristan veliahtının bir Sırp
milliyetçisi tarafından öldürülmesi sonucunda Avusturya-Macaristan önce
Sırbistan'a bir nota vermiş ardından bu ülkeye savaş açmıştı. Bu olaydan
sonra Rusya'nın Sırbistan'ı savunması, bu ülkenin seferberliğini ilan
etmesiyle daha önce bu durumu savaş sebebi sayacağını ilan eden
Almanya'nın Rusya'ya savaş ilan etmesi sonucunda I. Dünya Savaşı başlamış,
Rusya'nın müttefikleri İngiltere ve Fransa'nın da Almanya'ya karşı savaşa
girmeleriyle savaş diğer kıtalara da yayılmıştır. Savaşın nedenleri
üzerinde tarihçiler arasında hala görüş birliğine varılamamıştır. Ama
savaşın en temel nedeni olarak Avrupa devletleri arasındaki emperyalizm
mücadelesini gösterebiliriz. 1870'lerin son çeyreğinde ulusal bütünlüğünü
sağlayan Almanya sanayiini geliştirmesine rağmen bu sanayii destekleyecek
sömürgelere sahip değildi. Almanya sömürge elde etmeye karar verdiğinde
ise dünyanın hemen hemen tamamının komşusu Fransa ve İngiltere arasında
paylaşılmış olduğunu gördü. İngiltere de Almanya'nın sömürgecilik
yönündeki faaliyetinden rahatsız oluyordu. Öte yandan benzer bir mücadele
de Balkanlar üzerinde Rusya ve Avusturya-Macaristan arasında yaşanıyordu.
1878 Berlin Kongresi'nden sonra Bosna-Hersek'in yönetimini ele geçiren ve
daha sonra burayı ilhak eden Avusturya Macaristan'ın sınırları dahilinde
pekçok Slav asıllı ulus yaşamaktaydı. Bu ülke küçük Sırbistan'ı kendisi
için tehlike görmekteydi. Rusya da Avusturya'nın Balkanlar'daki etkisinden
rahatsızdı ve Sırbistan'ı Avusturya'ya ezdirmeye kararlıydı.
Yukarıdaki gelişmeler Avrupa'yı bir yandan Almanya, Avusturya-Macaristan
ve İtalya, diğer yanda, İngiltere, Fransa ve Rusya'nın bulunduğu bir üçlü
ittifak ve üçlü itilaf kamplaşmasına götürdü ve böylece Avrupa'da Viyana
Kongresi'nden bu yana süren Avrupa Uyumu bozulmuş oldu.
27 Temmuz 1914'te Avusturya'nın Sırbistan'a savaş açması ile başlayan
savaş Almanya'nın 31 Temmuz'da Rusya'ya, 3 Ağustos'da Fransa'ya savaş
açmasıyla genişledi. 4 Ağustos'ta Belçika'nın Alman kuvvetlerince işgali
sonunda İngiltere'de Almanya'ya karşı ilan etti. Bu arada Osmanlı Devleti
2 Ağustos'ta Almanya ile Rusya'ya karşı bu ülkenin yanında yer almayı
öngören bir İttifak imzaladı.
Akdeniz'deki İngiliz donanmasından kaçan iki Alman gemisi 10 Ağustos'ta
Osmanlı Devleti'ne sığındı. İngiltere'nin protestosu üzerine Osmanlı
devleti bu iki gemiyi satın aldığını söyleyerek bunlara Yavuz ve Midilli
adalarını verdi. Bu iki geminin 1914 Ekimi sonunda Karadeniz'deki Rus
limanlarını bombalaması ile Osmanlı Devleti de Almanya yanında savaşa
girmiş oldu. Osmanlı Devleti savaşta dört ana cephede çatışmaya girdi.
i)Çanakkale, ii)Kafkas, iii)Kanal-Filistin, iv)Mezopotamya. Bunlardan
sadece Çanakkale cephesinde başarılı oldu. 1917 yılı sonunda Rusya'da
meydana gelen Bolşevik devriminin sonucunda yeni kurulan Sovyetler Birliği
ittifak devletleri ile Brest-Litovsk Andlaşmaları'nı imzalayarak savaştan
çekildi. Ama 1917 Nisan'ında itilaf devletleri yanında savaşa giren ABD
Rusya'nın boşluğunu fazlasıyla doldurdu. ABD'nin savaşa girme nedeni
ticaret gemilerinin Alman denizaltıları tarafından batırılması idi.
Sonuçta savaş ittifak devletlerinin yenilgisi ile noktalandı. Savaş
sonunda itilaf devletleri Almanya ile Versailles, Avusturya ile St.
Germain, Macaristan ile Trianon, Bulgaristan ile Neuilly ve Osmanlı
Devleti ile Sevres Antlaşmalarını imzaladı. Bu andlaşmalarla yukarıda
anılan devletler önemli oranda toprak kaybına uğradılar ve yüklü miktarda
savaş tazminatı ödemek durumunda kaldılar. Bu antlaşmalardan Serves
Andlaşması sadece yukarıdaki özellikleri göstermekle kalmayıp Osmanlı
Devleti'ne yaşam hakkı dahi tanımayacak bir özelliğe sahiptir. Anadolu
Hareketi ve Kurtuluş Savaşı sonucunda imzalanan Lozan Andlaşması ile
yürürlüğe giremeden hükmünü kaybetti. Bu andlaşmalar doğrultusunda kurulan
savaş sonrası düzen mağlup devleti tatmin etmedi ve revizyonist diye
adlandırılacak mevcut statüko karşıtı politikaların bu devletlerce
izlenmesine neden oldu. Özellikle Versailles Andlaşması ile Almanya'ya
getirilen kısıtlamaların II. Dünya Savaşının tohumlarını atmış olduğu
söylenebilir.
Bir Millet, Bir Devlet İlkesi (Ein Volk, Ein Reich)
Hitler'in bütün Almanca konuşan toplulukları tek bir Alman devleti (Reich)
altında toplamayı amaçlayan ülküsünün sloganı ve Nazi Almanya'sının dış
politikasının temellerinden biri. Hitler 1933'te iktidara gelmesinden
sonra bu amacı adım adım gerçekleştirmeye başladı. 1934'te Almanya ile
Avusturya'nın birleşmesi için yaptığı ilk girişim başarısızlıkla
sonuçlandı. Ama bunun ardından Versailles Andlaşması'na göre Saar
bölgesinde yapılan plebisit sonucu, bölge Fransa'dan ayrılarak Almanya'ya
katıldı. 1938'deki ikinci Anschluss denemesi ise başarıyla sonuçlandı ve
Mart 1938'de Avusturya Almanya'ya katıldı. Aynı yıl Hitler
Çekoslavakya'nın Südetler bölgesinin Almanya'ya katılması için bu ülkeye
baskı uygulamaya başladı. Eylül 1938'deki Münih Konferansı ile de önce
Südetler bölgesi sonra da Çekoslovakya'nın geri kalanı Almanya tarafından
ilhak edildi. Hitler "bir millet, bir devlet ilkesi"ni büyük ölçüde
gerçekleştirdikten sonra dış politikasının ikinci aşaması olan "hayat
sahası" (Lebensraum) için çalışmaya başladı.
Bismarck, Otto Von
Alman devlet adamı ve şansölyesi. Alman ulusal birliğinin kurulmasında,
belkide en önemli rolü oynamış kişi.
Bismarck, Kral Wilhelm I ile birlikte, Alman ulusal birliğini kurmak için
Danimarka, Avusturya ve Fransa ile savaştı. Her seferinde, ince diplomatik
girişimlerle, diğerlerini dışarda bırakmayı başararak, her üç savaştan da
zaferle çıktı. 18 Ocak 1871 tarihinde II. Reich'ın kurulduğu ilan edildi.
Bismarck, Berlin Kongresi (1878)'ni izleyen barışçı dönemin kurucusu oldu.
Bismarck'ın diplomasisinin iki temel karakteri vardır: i)gerçekçilik,
ii)çok yönlü etkinlik. Ayrıca, Avrupa'ya egemen olma özleminden kaçındı ve
savaşı yalnızca diplomasiyi destekleyen bir araç olarak gördü.
Wilhelm II'nin genişlemeci ve ihtiraslı politikalarını benimsemeyen Alman
şansölyesi Bismarck, bu görevini bırakmak zorunda kalmıştır.
Blitzkrieg (yıldırım savaşı)
II. Dünya Savaşı'nda Alman ordularının uyguladığı savaş taktiği.
Blitzkrieg zırhlı birliklerin yoğun ve seri bir şekilde düşman hatların
belirli noktalarına saldırarak onları arkadan kuşatmalarına dayanmaktaydı.
Bu taktik Hitler'in gerek Polonya'da gerekse Batı cephesinde kısa zamanda
büyük zaferler kazanmasını sağladı. Ama coğrafi, topografik ve iklimsel
şartların zırhlı araç harekatına elvermediği durumlarda bu taktik
işlemiyordu. Bu yüzden Alman orduları -başka şartların etkisiyle beraber-
Rusya'da kısa sürede hedefe ulaşamadılar.
Boğazlar Komisyonu
Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin 10. maddesine göre İstanbul ve Çanakkale
Boğazları'ndan geçişi denetlemek amacıyla kurulan komisyon. Karada
herhangi bir yetkiye sahip olmayan Komisyon, bir Türk temsilcinin
başkanlığında sözleşmeye taraf olan devletlerin temsilcilerinden
oluşacaktı. Eğer ABD ve Karadeniz'e kıyıdaş öteki devletler sözleşmeye
katılırlarsa Komisyon'a birer temsilci gönderebileceklerdi. Sözleşmenin
14. maddesine göre Boğazlardan geçen savaş gemileri ve Boğazlar'ın
üstündeki hava sahasını kullanan askeri uçakların geçişi ile ilgili
kuralların gereğince uygulanıp uygulanmadığı Komisyon'un denetimine tabi
olacaktır. Komisyon, Milletler Cemiyeti'nin koruması altında olacak ve
Cemiyet'e faaliyetlerini gösteren bir yıllık rapor sunacaktır. Ayrıca
Komisyon kendi çalışması ile ilgili gerekli yasal düzenlemeleri yapmakta
serbest kılınmıştı. 1936 yılında imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi
ile Boğazlar komisyonu kaldırılmıştır.
Boğazlar Sorunu
Türk Boğazları'nda (İstanbul ve Çanakkale Boğazları) yabancı devletlere
ait deniz araçlarının geçişine ilişkin olarak çeşitli dönemlerde ortaya
çıkan anlaşmazlık. XVIII. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı Devletinin
boğazlar üzerinde kayıtsız şartsız bir egemenliği söz konusuydu. Bu
tarihte Rusya Karadeniz'in kuzey kıyılarını ele geçirmeye başlamıştı.
1774'te iki ülke arasında yapılan Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya
ticaret gemilerine boğazlardan serbest geçiş hakkı tanındı. 1798 ve 1805
Osmanlı-Rus ittifak andlaşmalarıyla da boğazlar bütün üçüncü devletlerin
savaş gemilerine kapatılırken Rus savaş gemilerine serbest geçiş hakkı
tanındı. Ancak 1807'de iki ülke arasında çıkan savaş sonucunda bu andlaşma
yürürlükten kalktı. Bu arada Osmanlı Devleti 1809'da İngiltere ile
imzaladığı Kala-i Sultaniye Andlaşması ile Boğazları kapalı tutmayı
taahhüt etti. Daha sonra 1829'da Rusya ile yapılan Edirne Antlaşması
sonucunda Boğazlar tekrar Rus ticaret gemilerinin serbest geçişine açıldı.
1833'te Osmanlı Devleti'ni iyice zor duruma sokan Kavalalı Mehmet Ali Paşa
isyanı sırasında Rusya Osmanlı Devleti'ne yapacağı askeri yardım
karşılığında bu devletten boğazları üçüncü devletlerin savaş gemilerine
kapalı tutma sözünü aldı. Hünkar İskelesi Andlaşması, 1841 Londra Boğazlar
Sözleşmesi ile iptal edilmişti. Bu sözleşme barış zamanında boğazların
Osmanlı dışındaki bütün savaş gemilerine kapalı tutulmasını öngörüyordu.
londra Sözleşmesi 1923 Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin imzalanmasına kadar
yürürlükte kalmıştır. I. Dünya Savaşı sonundaki Mondros Ateşkes Andlaşması
ile boğazlar itilaf devletlerince işgal edilmişti. Bu devletlerin Ağustos
1920'de İstanbul hükümetiyle imzaladıkları Serves Andlaşması, Boğazların
denetimini bir uluslararası Boğazlar Komisyonuna devrediyordu. Bu komisyon
çeşitli devletlerin gönderecekleri üyelerden oluşacak ve adeta bir devlet
niteliğine bürünecekti. Serves'in hiçbir zaman yürürlüğe girememesi ile bu
Komisyon da hiç bir zaman kurulamadı.
1923 Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazlar bölgesi Türkiye'nin
egemenliğine bırakılıyordu ama Türkiye bu bölgeyi silahlandıramazdı. Her
ne kadar Türkiye'nin başkanlığında bir Boğazlar Komisyonu öngörüyorsa da
bu komisyonun statüsü Serves'dekinden çok daha farklıydı. Sözleşme ile
bütün savaş gemilerine boğazlardan geçiş serbestisi tanınmıştı. 1933
Londra Silahsızlanma Konferansı sırasında Türkiye bu sözleşmenin
değiştirilmesi yönündeki talebini imzacı devletlere sundu. İtalya
dışındaki bütün imzacı devletlerin katılımıyla 1936'da Montreux'de
toplanan Konferans sonucuna 20 Temmuz 1936 tarihli Montreux Boğazlar
Sözleşmesi imzalandı. Sözleşmeye göre Türkiye Boğazlar bölgesini
silahlandırabilecek, savaşta, barışta ve savaşa yakın hissettiği
durumlarda Boğazlardan gemi ve diğer deniz araçlarının geçişi hakkında
çeşitli kararlar verebilecektir. Boğazlar Komisyonu da kaldırıldı.
Sovyetler Birliği 1945 yılındaki Yalta ve Potsdam Konferanslarında
Montreux düzeninin değiştirilmesi ile ilgili öneriler ileri sürdü ama bu
konuda ABD ve İngiltere ile uzlaşamadı. Savaş sırasında Türkiye'nin
Montreux Sözleşmesi'ni ihlal ettiğini öne sürecek boğazların Karadeniz'e
kıyıdaş devletlere açık, geri kalan devletlere ise kapalı tutulmasını
istedi. Ayrıca boğazları, Türkiye ile ortaklaşa savunma talebinde bulundu.
Batılı devletler ise sorunun bir uluslararası konferans çerçevesinde
çözülmesini savundular. Türkiye de Sovyetlere verdiği notalarla sorunun
uluslararası görüşmelerle çözülmesi gerektiğini ileri sürdü ve Sovyetlerin
ortak savunma talebini reddetti. Bir uluslararası konferans toplanması
girişimleri de bir sonuç getirmedi ve Boğazlar rejiminde bugüne kadar bir
değişiklik olmadı.
Bolşevik Devrimi: bkz. Rus Devrimi
Boxer Ayaklanması, 1900
Çin'de bütün yabancıları ülkeden atmayı amaçlayan ve devletten destek
gören köylü ayaklanması. XIX. yüzyılın sonlarına doğru yoksullaşmanın
artması, karşılaşılan doğal afetler ve şiddetlenen yabancı saldırıları
sonucu Çin'in kuzey eyaletlerinde Boxer'ler güç kazanmaya başladı.
Boxer'lerin kışkırtmalarıyla başlayan köylü ayaklanması Alman elçisinin
öldürülmesi ile doruğa ulaştı. Bunun üzerine Ağustos 1900'de bir
uluslararası birlik Pekin'i işgal etti. Mahsur kalan diğer elçilik
görevlileri ile öteki yabancıları kurtardı. Yapılan görüşmeler sonunda
imzalanan bir protokol ile çatışmalar sona erdi ve Çin'in yabancı
devletlere ödeyeceği tazminat belirlendi.
Brandt Raporu, 1980
Azgelişmiş ülkelerin sorunlarına yönelik olarak Almanya eski başbakanı
Willy Brandt tarafından hazırlanan rapor. Dünya Bankası, Willy Brandt'in
başkanlığında bir komisyonun kurulmasını önermişti. Kurulan bu komisyonda
hazırlanan ve azgelişmiş ülkelerin sorunlarını ele alan rapor, 1980'de
"Kuzey-Güney: Yaşam Savaşı İçin Bir Program" başlığı ile yayınlandı.
Rapora göre Kuzey ve Güney ülkeleri arasında giderek artanoranda bir
gelişmişlik farkı vardır. Zengin Kuzey ülkeleri fakir Güney ülkelerine
yardım etmeli ve bu şekilde aradaki açık kapatılmalıyda. Rapor, azgelişmiş
ülkelerin kalkınma çabalarının başarıya ulaşması, bu ülkelerdeki açlık ve
yoksulluğun giderilmesi amacıyla azgelişmiş Güney ile kalkınmış Kuzey
arasında işbirliği oluşturmaya çalışmıştır.
Brejnev Doktrini
Sovyetler Birliği'nin herhangi bir sosyalist ülkede rejim karşıtı bir
gelişmeye karşı o ülke ve diğer sosyalist ülkelerdeki düzeni korumak
amacıyla "büyük ağabey" olarak müdahalesini öngören siyasi görüş. 1968
Prag Baharı döneminde Çekoslovakya'da gerçekleşen liberalleşme hareketine
Sovyetler Birliği'nin kanlı bir şekilde müdahalesini meşru
göstermekamacıyla Sovyet Devlet Başkanı Leonid Brejnev tarafından ortaya
atılmış ve onun adıyla anılmıştır. Brejnev, 12 Kasım 1968'de Polonya
Komünist Partisi 5. Kongresi'nde yaptığı konuşmada sosyalist ülkeler
arasında Çekoslovakya benzeri müdahalelerin normal olduğunu savunuyordu;
bir sosyalist ülkedeki gelişmeler diğer sosyalist ülkeleri de
ilgilendirirdi ve sosyalist bir ülkenin egemenliği dünya sosyalizminin
çıkarlarıyla ters düşemezdi.Eğer böyle bir durum ortaya çıkarsa sosyalist
ülkeler topluluğu adına yapılacak bir müdahale meşru bir hareket
olacaktı.Brejnev Doktrini'ne karşı en önemli tepkiler İspanyol ve İtalyan
Komünistleri başta olmak üzere Avrupalı komünistlerden geldi ve bu gelişme
Avrupa Komünizmi için önemli bir uyarıcı durum oldu.
Brest-Litovsk Barış Andlaşmaları, 1918
I. Dünya Savaşı sırasında Üçlü İttifak devletlerinin Sovyetler Birliği ve
Ukrayna ile imzaladıkları barış andlaşmaları.
Bolşevik Devriminden sonra kurulan Sovyetler Birliği savaştan çekilmek
istiyordu ve Sovyet hükümetinin 1917 Kasım'ındaki barış talebinden sonra
Aralık sonuna doğru barış görüşmeleri başladı. Zorlu geçen ve kimi zaman
kesilen görüşmeler sonunda 3 Mart 1918'de Brest-Litovsk'ta barış
andlaşmaları imzalandı. Sovyetler Polonya, Litvanya, Letonya, ve
Estonya'dan çekilirken Osmanlı Devleti'ne de 1877-1878 savaşında
kaybedilen Kars, Ardahan ve Batum'u geri veriyordu.
Bu andlaşmalarla ittifak devletleri önemli toprak kazançları elde etmekle
beraber doğu cephelerinde de savaşa son veriyorlardı, ama 1918 sonunda
savaşı yenilgiyle bitirdiler ve Brest-Litovsk'un hükümleri müttefik
devletlerce tanınmadı.
Briand-Kellog Paktı, 1928
Savaşı ulusal politikanın bir aracı olmaktan çıkarmayı amaçlayan, 1928'de
tamamlanıp daha sonra hemen hemen bütün ülkelerce imzalanan genel
andlaşma. Resmi adı Savaşın Terk Edilmesi İçin Genel Andlaşma'dır. Paris
Paktı olarak da bilinir, ayrıca Amerika metinlerinde Kellog-Briand Paktı
olarak da geçer. ABD Dışişleri Bakanı Frank B.Kellog ileFransa Dışişleri
Bakanı Aristide Briand'ın girişimleri sonucu hazırlanan Pakt 1928
Ağustos'unda ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya, İtalya, Polonya,
Belçika ve Çekoslovakya tarafından imzalandı. Türkiye daha sonra bu Pakta
katılacaktır. Andlaşmanın iki ana maddesine göre taraflar: i.Uluslararası
anlaşmazlıkların çözümünde savaşa başvurmayı kınıyor ve savaşı ulusal
politikalarının aracı olarak kullanmayacaklarını açıkca ilan ediyorlardı.
ii.Hangi şart ve kökene sahip olursa olsun hiçbir anlaşmazlık ve
çatışmanın çözümü için barışçı yollar dışındaki yollara başvurulmayacaktı.
Yine de Paktı imzalayan pek çok ülke andlaşmaya kendilerine yönelik
"saldırı" olması durumuyla ilgili olarak çekince koydular.
Briand-Kellog Paktı Birleşmiş Milletler öncesi dönemde barışı koruma
konusundaki en önemli girişimlerden biridir. Paktın tarafları andlaşmayı
çiğnemiş olsa da II. Dünya Savaşı'na kadar Pakt güvenilir bir belge olma
özelliğini korumuştur ve savaş sonrası oluşturulan savaş suçları kavramına
hukuksal temel olmuştur. Ayrıca Nürnberg ve Tokyo Mahkemeleri'nde
Briand-Kellog Paktı'nı ihlal eden suçlardan dolayı da yargılamalar
olmuştur.
Brüksel Andlaşması, 17 Mart 1948
17 Mart 1948 tarihinde Brüksel'de imzalanan savunma ve işbirliği
andlaşması. İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg II. Dünya
Savaşı sırasında Londra'da bir gümrük andlaşması imzalamışlardı ve 1948
yılı başından itibaren bu ülkeler arasında gümrük oranları büyük ölçüde
azalmıştı. Bu Benelux Ekonomik Birliği'ne temel oluyordu. Öte taraftan
İngiltere ve Fransa Mart 1947'de Dunkirk Andlaşması'nı imzalayarak askeri
ve ekonomik işbirliği yolunda önemli bir adım atmışlardı. Sovyetlerin Doğu
Avrupa'da etkinliğini arttırarak Şubat 1948'de Çekoslovakya'da
komünistleri iktidara getirmesi Batı Avrupa Birliği'nin kurulması
doğrultusundaki çabaları hızlandırdı. Brüksel Andlaşması ile taraflar
ortak bir savunma sistemi kurmaya, ekonomik ve kültürel bağları
kuvvetlendirmeye karar vermişlerdi. Andlamanın 4. maddesine göre
taraflardan herhangi biri "Avrupa'da silahlı bir saldırıya uğrarsa
andlaşmaya taraf diğer devletler bu devlete mevcut askeri ve diğer bütün
olanaklarla yardım edeceklerdi. Andlaşma ile "Batı Birliği"nin en üst
organı olarak, beş ülkenin Dışişleri Bakanlarının katılımıyla oluşan
Danışma Konseyi ve bu Konsey'e bağlı Savunma Bakanlarından kurulu Batı
Savunma Komitesi kuruluyordu.
Brüksel Andlaşması 1949'da kurulan NATO ile 1955'te kurulan Batı Avrupa
Birliği'ne öncülük etmiştir.
Bükreş Barış Andlaşması, 10 Ağustos 1913
II. Balkan Savaşı'nı sona erdiren andlaşma. I. Balkan Savaşı'nda Osmanlı
Devleti'ni ağır bir yenilgiye uğratan müttefik Balkan devletleri arasında,
ele geçirilen toprak konusunda anlaşmazlık çıktı. Bulgaristan'ın
Yunanistan'a saldırması sonucu tekrar ama bu sefer eski müttefikler
arasında başlayan savaş Bulgaristan'ın yenilgisiyle sonuçlandı. I. Balkan
Savaşı'na katılmamış olan Romanya da Bulgaristan karşısında savaşa girdi.
Bükreş'te 10 Ağustos 1913'te imzalanan barış andlaşmasıyla Bulgaristan'a
Makedonya'nın küçük bir bölümü ve Batı Trakya bırakılırken Bulgaristan
Güney Dobruca'yı Romanya'ya vermek zorunda kaldı. Sırbistan Makedonya'nın
orta ve kuzey, Yunanistan ise güney bölümünü aldı.
Camp David Andlaşmaları, 1979
17 Eylül 1978 tarihinde Mısır ile İsrail arasında imzalanan çerçeve
anlaşmalar. Bu anlaşmalar temelinde ve A.B.D.'nin çabaları sonucunda iki
ülke 26 Mart 1979'da yine Washington'da bir Barış Antlaşması yaparak
aralarındaki 30 yıllık savaş durumuna son verdiler.
Mısır ve İsrail, İsrail devletinin 1948'deki kuruluşundan beri
birbirlerine düşman durumundaydılar. A.B.D. Başkanı Jimmy Carter bu iki
devleti antlaşma masasına oturtarak sürmekte olan Arap-İsrail sorununa bir
çözüm bulmayı amaçlıyordu. 1977 Kasım'ında Mısır Cumhurbaşkanı Enver
Sedat'ın sürpriz Kudüs ziyareti bu yolda önemli bir adım oldu. Sonuçta
A.B.D.'nin sürekli çabası ve her iki devlete görülmemiş miktarda ekonomik
yardım sözü karşılığında Mısır Cumhurbaşkanı Sedat ile İsrail Başbakanı
Begin 1978 Eylül'ünde Camp David'de biraraya geldiler ve 17 Eylül'de Camp
David Antlaşmalarına imza koydular. Antlaşmalar Batı Şeria, Gazze,
Filistin ve Sina Yarımadası konularını kapsayan ve iki devlet arasında
gerçekleşecek barışın esaslarını belirliyordu. Buna göre İsrail ile Mısır
ve Ürdün arasında yapılacak görüşmelerle Batı Şeria ve Gazze'de yaşayan
Filistinliler'e özerklik tanınacaktır. Sina Yarımadası bu antlaşmalardan
sonraki üç ay içinde imzalanacak barış antlaşmasından sonraki üç ay
zarfında İsrail tarafından boşaltılacaktı. Öngörülen Barış Antlaşması 26
Mart 1979'da Washington'da imzalandı. Bu antlaşma, Filistin Kurtuluş
Örgütü ile hemen hemen bütün Arap dünyasında tepki ile karşılanmış,
Mısır'a karşı geniş bir siyasi ve ekonomik boykota girişilmiştir. Mısır
belirli bir süre Arap dünyasında yalnızlığa itilmiştir.Öte yandan İsrail,
1979 Eylül'ünde Sina Yarımadası'ndan tamamen çekilmiştir.
Carter Doktrini
1979 sonlarında Sovyetler'in Afganistan'a askeri müdahalede bulunarak
ülkeyi kontrol altına alması üzerine, ABD bu hareketin Basra Körfezi ve
petrol bölgesine yayılmasından kuşkulandığından, Başkan Carter bir
açıklama yaparak, herhangi bir yabancı devletin bu Körfezin kontrolünü ele
geçirmeye çalışılmasının ABD'nin hayati menfaatlerine saldırı
sayılacağından, askeri kuvvet kullanılması da dahil her türlü tedbiri
alacaklarını ilan etti. Bu açıklama ve politik tutum Carter Doktrini
olarak anılmaktadır.
Casablanca Konferansı, 15-24 Ocak 1943
II. Dünya Savaşı sırasında A.B.D. Başkanı Roosevelt ile İngiltere
Başbakanı Churchill arasında Fas'ın Casablanca kentinde yapılan görüşme.
Konferansa daha sonra sürgündeki Fransız hükümeti adına da Gaulle de
katılmışsa da pek bir ilgi görmemiştir. Konferans, 15-24 Ocak 1943
tarihleri arasında müttefiklerin Kuzey Afrika harekatından önce
yapılmıştı. Görüşmelerde bu harekatle beraber Sicilya ve Güney İtalya'ya
yapılacak çıkarma da ele alındı. Konferans sonunda alınan karara göre
Mihver Devletleri kayıtsız şartsız teslim olacaklardı. Bu kararın sebebi
I. Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi Wilson'un 14 noktasına göre teslim
olduğunu ileri sürmüş olan Almanya'nın Versailles düzenine bunu göstererek
karşı çıkmış olmasıdır. Savaş sonrasında Almanya'nın bu gibi gerekçelere
dayanarak sorun çıkarması istenmiyordu.
Castlereagh, Robert Stewart
1818-1822 yılları arası İngiltere Dışişleri Bakanı. Napoleon'a karşı
kurulan Büyük İttifak'ın oluşturulmasına katkıda bulunmuş, ayrıca 1815'te
Avrupa haritasını yeniden çizen Viyana Kongresi'nde önemli rol oynamıştır.
Avusturya Şansölyesi Metternich ile beraber 1815 sonrası Avrupa düzenin
mimarlarından sayılır.
Cenevre Anlaşmaları, 1954
Nisan-Temmuz 1954 arasında Cenevre'de yapılan, Çin Halk Cumhuriyeti,
İngiltere, Fransa, S.S.C.B., A.B.D., Kamboçya, Laos, Kuzey ve Güney
Vietnam'ın katıldığı konferansta kabul edilen, fakat bağlayıcı niteliğe
sahip olmayan belgeler. İmzalanan on belgeden, üçü askeri anlaşma, altısı
tek taraflı bildiri ve sonuncusu da Sonuç Bildirgesiydi.
Fransa, Kuzey-Güney Vietnam, Laos ve Kamboçya arasında başlayan görüşmeler
21 Temmuz'da bu ülkeler arasında imzalanan anlaşmalar ile sonuçlandı. Buna
göre Vietnam'ı ikiye bölen 17. enlem boyunca ateşkes ilan ediliyor,
karşılıklı olarak askeri birliklerin çekilmesi için taraflara 300 gün
tanınıyordu. Ayrıca komünist gerillaların Kamboçya ve Laos'tan çekilerek
bu ülkelerde serbest seçimlerin yapılması ve bu ülkelerin rızası
doğrultusunda Fransız birliklerinin bu ülkelere yerleştirilmesi
öngörülüyordu. Anlaşmalar ile bölünme çizgisi olarak ileri sürülen
sınırları da ortadan kaldırıyorlardı. Anlaşmaların uygulanması, Polonya,
Hindistan ve Kanadalı temsilcilerden oluşacak bir kurul tarafından
denetlenecekti. Konferans'ın Sonuç Bildirgesi ise Vietnam'ın yeniden
birleştirmesi ve 1956 Temmuz'unda bu ülkede seçimlerin yapılması
çağırısında bulundu.
Konferansa katılan ülkeler anlaşma hükümlerine uymayı taahhüt ettiler, ama
A.B.D. anlaşmaların kendisini bağlamadığını ileri sürdü. Güney Vietnam da
anlaşmayı imzalamayı geciktirince Sonuç Bildirgesi imzalanamadı.
Cenevre Bildirgesi, 30 Temmuz 1974
I. Kıbrıs Barış Harekatı (20 Temmuz 1974) sonrasında Birleşmiş Milletlerin
çağrısı ile Cenevre'de biraraya gelen Türk, Yunan ve İngiliz Dışişleri
Bakanlarının imzaladıkları bildiri. Buna göre i-Adada 1960 Anayasası ile
kurulmuş düzene dönülmesi için gerekli önlemler alınacak ii-Adada taraflar
30 Temmuz 1974 günü denetimleri altında bulundurdukları alanları
genişletmeyecekler iii-30 Temmuz ateşkes çizgisinde sadece Birleşmiş
Milletler kuvvetleri denetimi altında olacak bir güvenlik bölgesi
oluşturulacak iv-Kıbrıs Rum ve Yunan kuvvetlerinin kuşatması altındaki
bütün Türk bölgeleri bu kuvvetlerce boşaltılacak ve bu bölgeler Birleşmiş
Milletler kuvvetlerinin koruması altınagirecek v-Adada anayasal düzenin
yeniden kurulması için, üç Dışişleri Bakanı, Kıbrıs'daki iki toplumun
liderlerinin de katılımıyla 8 Ağustos'ta Cenevre'de yeniden biraraya
gelecekti.
Cenevre Konferansları, 25-30 Temmuz 1974, 8-14 Ağustos 1974
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin çağrısı ile Türkiye, Yunanistan
ve İngiltere arasında Cenevre'de yapılan Kıbrıs Sorununun çözümüne yönelik
iki konferans, 15 Temmuz 1974'te Kıbrıs'ta Enosis amaçlı EOKA'cı Nikos
Sampson tarafından yapılan darbe üzerine Türkiye Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi'ni harekete geçirmeye çabaladı. Bir sonuç alınamaması
sonucu Türkiye I. Kıbrıs Barış Harekatını gerçekleştirdi (20 Temmuz 1974).
Bunun üzerine Güvenlik Konseyi aldığı 353 sayılı kararla, tarafları
ateşkes yapmaya, yabancı güçleri Kıbrıs'tan çekilmeye ve üç garantör
devlet olarak Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'yi görüşmeler yapmaya
çağırdı. 25 Temmuz'da Cenevre'de biraraya gelen üç ülke Dışişleri
Bakanları 30 Temmuz'da Cenevre Deklarasyonu'nu imzaladılar. Deklarasyona
göre 8 Ağustos'ta üç ülke Dışişleri Bakanları Cenevre'de bir kez daha
biraraya geldiler. Görüşmelerde bir sonuç alınamaması üzerine Türkiye, 14
Ağustos'ta II. Kıbrıs Barış Harekatı'na başladı.
Cenevre Sözleşmeleri, 1949
12 Nisan-12 Ağustos 1949 tarihleri arasında Cenevre'de toplanan
uluslararası konferansta imzalanan ve Uluslararası İnsancıl Hukuk'un
temelini oluşturan dört sözleşme. Bu sözleşmeler şunlardır: 1)Kara
savaşında yaralıların ve hastaların durumlarını iyileştirme hakkında
sözleşme 2)Deniz savaşında yaralıların ve hastaların durumlarını
iyileştirme sözleşmesi 3)Savaş tutsaklarına yapılacak işlemlere ilişkin
sözleşme 4)Savaş zamanında sivil halkın korunmasına ilişkin sözleşme.
Cezayir Anlaşması, 1975
6 Mart 1975'te Irak ile İran arasında Cezayir'de imzalanan iki ülke
arasındaki sınır anlaşmazlığı ve bazı diğer sorunları çözüme bağlayan
anlaşma. 1969 Nisan'ında, A.B.D.'nin desteğine sahip ve askeri gücü yüksek
olan İran Şahı, önemli bir suyolu olan Şatt-ül Arab'ın Irak'a ait
bulunduğu 1937 tarihli Irak-İran Sınır Antlaşması'nı ortadan kaldırmak
istedi. Bu amaçla İran gemilerini bir güç gösterisi olarak bölgeye
gönderdiğinde, iki ülke kuvvetleri arasında silahlı çatışma çıktı ve
1970'te de diplomatik ilişkiler kesildi. Ancak çok geçmeden 1973 yılında
Irak ile İran arasında diplomatik ilişkiler yeniden kuruldu. 1975 yılında
Cezayir'deki Petrol İhraç Eden Ülkeler toplantısında, Cezayir Devlet
Başkanı Bumedyan'ın arabuluculuğu ile iki ülke arasında Cezayir Anlaşması
imzalandı. Buna göre, iki ülke arasındaki sınır Şatt-ül Arab suyolunun en
derin noktasından geçecek ve İran, Irak'taki Kürtleri merkezi hükümete
karşı desteklemekten vazgeçip onlara yaptığı yardımı kesecekti. Ancak
1979'da İran'da Şah'ın devrilip İslam Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla iki
ülke arasındaki ilişkiler kötüleşti ve 1980 Eylül'ünde İran-Irak savaşı
başladı.
Cezayir Konferansı, 1973
Bağlantısız ülkeler dördüncü zirve toplantısı. Cezayir'in başkenti
Cezayir'de toplanan zirveye 77 ülkenin devlet veya hükümet başkanları
katılmıştır. Konferans 5-9 Eylül 1973 tarihleri arasında yapılmış,
1970'teki Lusaka Konferansı'nda olduğu gibi bu konferansta da ekonomik
sorunlar ağırlıklı ele alınmıştır. Bunun sebebi uluslararası ortamdaki
"yumuşama" ile beraber artık bu ülkeleri ilgilendiren pekçok siyasi
bağımsızlık mücadelelerinin başarıya ulaşmış olmasıydı. Bunun sonucu bazı
Latin Amerika ülkelerinin konferansa ilgi duyması olmuştur. Konferans
sonunda yayınlanan "Ekonomik Bildiri"de "Siyasal Bildiri"den daha geniş
yer almıştır.
Chaumont Andlaşması, 1814
1 Mart 1814'te İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya arasında imzalanan ve
bu devletler arasında sürekli bir diplomatik işbirliğinin temellerini atan
antlaşma. 1822 yılına kadar yürürlükte kalan antlaşma bu tarihte İngiltere
tarafından geçersiz sayılarak sona ermiştir.
Chester Projesi
Amerikalı emekli Amiral Colby Chester'in aracılığı ile bir ABD-Kanada
ortaklık grubu şirketi tarafından hazırlanan, inşa bölgesinin çevresindeki
madenleri işletme imtiyazı karşılığında bazı bölgelerde demiryolu ve liman
yapımını içeren proje. Projeye göre şirket Adana-Yumurtalık, Musul-Kerkük
ve Samsun bölgelerinde yaklaşık 4400 km'lik bir demiryolu; Yumurtalık ve
Trabzon'a birer liman inşa edecek, buna karşılık olarak da bu bölgelerin
çevresindeki 40 km'lik bir kuşak çevresinde bilinen ve sonradan
bulunabilecek petrol ve diğer bütün madenlerin 99 yıllığına işletecekti.
Şirket gerek demiryolları ve limanlardan gerekse madenlerin işletiminden
elde ettiği kardan Türk hükümetine belirli bir pay verecekti.
Chester Projesi ile verilen imtiyaz, Cumhuriyet döneminin ilk yabancı
sermaye yatırım girişimi olması bakımından önemlidir. Nisan 1923'te Meclis
tarafından onaylandıysa da Musul ve Kerkük'ün Lozan Antlaşması ile
alınamaması nedeniyle proje uygulamaya konamadı ve Meclis Aralık 1923'te
sözleşmeleri feshetti.
Chicago Sözleşmesi, 1944
Aralık 1944'te Chicago'da toplanan konferansta kabul edilen Uluslararası
Sivil Havacılık Sözleşmesi. Daha önce imzalanmış Paris ve Havana
Sözleşmeleri'nin yerini almıştır. Sözleşme ile her devlete kendi
üzerindeki hava sahasında "kısıtlamasız ve tekelci bir egemenlik"
tanınmıştır. Fakat bu egemenliğin kullanımının yanında herhangi bir
tarifeye bağlı olmayan uçaklar önceden izin almadan -sözleşmeye taraf
devletin ülkesine veya ticari amaçlı inişler hariç- transit olarak
sözleşmeye taraf ülkenin hava sahasından geçebileceklerdir. Tarifeli
uçuşlar veya charter seferlerinde ise o ülkenin izni gerekmektedir.
Sözleşme kabotaj hakkını ülke devletine tanımış ve güvenlik nedeniyle
uçuşa yasak bölgeler kurulabilmesine izin vermiştir. Ayrıca Sözleşme ile
uçakların uyruğunun belirlenmesi için kullanılabilecek kurallara da
açıklık getirilmiş, her uçağın, tescil edildiği devletin uyruğunda olduğu
kararlaştırılmıştır.
Sözleşme ile ilgili bir nokta da Birleşmiş Milletler uzmanlık
kuruluşlarından biri olan ve merkezi Montreal'da bulunan Uluslararası
Sivil Havacılık Örgütü'nün (ICAO) kurulmasıdır. Bu örgüt, sivil
havacılıkla ilgili kural ve yöntemlerin geliştirilmesi için çalışır ve
bazı önlemler önerir.
Chicago Konferansı sonunda Uluslararası Sivil Havacılık Sözleşmesi'yle
beraber Uluslararası Hava Servisleri Transit Sözleşmesi ve Uluslararası
Hava Nakliyatı Sözleşmesi de imzalanmıştır. Bu sözleşmeler,
ülke-devletinin geçiş ile ilgili olarak diğer devletlere tanıyacağı
hakları ve geçiş ile beraber nakliyet ve ticaret ile ilgili birtakım hak
ve kolaylıkları içermektedir.
Churchill, Sir Winston
İngiliz devlet adamı, başbakan ve yazar. 1940-1945 ve 1951-1955 yılları
arasında Muhafazakar Parti'nin lideri olarak Başbakanlık yapmıştır. II.
Dünya Savaşı'nda ülkesini yenilginin eşiğinden döndürmüş, Roosevelt ve
Stalin ile beraber müttefiklerin savaş stratejisini belirlemiştir.
Kraliyet Askeri Okulu'nu bitirdi ve 1895'te orduya katıldı. 1900'da
ordudan ayrılarak siyasete girdi. 1911'de önce İçişleri sonra Deniz
Kuvvetleri Bakanı oldu. Çanakkale Savaşı'nda donanmanın başarısızlığı
sonucu bakanlıktan ayrılarak orduya döndü. 1921'de ise Sömürgeler
Bakanlığı'na getirildi. Bir ara Maliye Bakanlığı yaptıysa da 1935
seçimlerinden sonra kabineye alınamadı. Savaşın başlaması ile tekrar Deniz
Kuvvetleri Bakanlığı'na getirilen Churchill Nisan 1940'ta Chamberlain'in
istifası ile onun yerine geçerek Başbakan oldu. Churchill acı sonuçlara ve
tartışmalara yol açan bazı kararlar almak durumunda kaldı ama kendine özgü
mizah anlayışını bırakmadan halka gerçekçi açıklamalar yapıyordu.
Ağzındaki puro ve eliyle yaptığı zafer işareti Churchill'in simgesi
olmuştu. A.B.D.'nin de savaşa girmesiyle bu ülke ile her cephede komuta
birliği ve ortak strateji kurdu. Başbakan Roosevelt'ten aldığı destekle
Sovyetlerden gelen bütün "ikinci cephe" kurulması isteklerini erteledi.
Savaş sırasında toplanan Kazablanka, Quebec, Tahran ve Yalta
konferanslarında Roosevelt ve Stalin ile biraraya gelerek savaşın devamı
ve savaş sonrası düzenle ilgili kararlara katkıda bulundu. Savaş
sonrasında Potsdam Konferansı'na da katıldıysa da önemli bir rol
oynayamadı. Partisinin seçimleri kaybetmesiyle konferans bitmeden ülkesine
döndü.
Colbertçilik
Fransa Maliye Bakanı J.Baptiste Colbert (1619-1683)'in Fransa'da izlediği,
sıkı bir devlet himayesi, sanayileşme ve ekonominin devlet eliyle
düzenlenmesi yoluyla bir devletçilik öngören ekonomi politikası.
Colbert'in Fransız Sanayisini geliştirecek ihracatı arttırma yönündeki bu
politikası "Colbertçilik" diye anılmaktadır. Colbertçiliğe "Fransız
Merkantilizmi" veya "Sanayi Merkantilizmi" de denmektedir. Colbert,
sanayinin gelişmesi için gerekli mali reformları yapmış ve bundan elde
edilen geliri yine sanayie aktarıp devlet eliyle fabrikalar kurmuş ve
imalat yöntemleri ile kalite kontrolü hakkında kararnameler yayınlamıştır.
Sanayiin ihtiyaç duyduğu hammaddelerin ithalatı kolaylaştırılırken bunun
dışındaki ithalat yüksek vergilerle önlenmeye çalışılmış, ihracat ise
teşvik edilmiştir. Bu dönemde ekonomiye devletin müdahalesinin artması ile
Colbertçilik gerek sanayiciler gerekse ihmal edilen tarım kesimi
tarafından eleştirilmiş ama Colbertçilik Fransa'nın alt-yapı ve imalat
sanayiin gelişmesinden önemli bir rol oynamıştır.
Colombo Konferansı, 1954
Mayıs 1954'te Seylan (Sri Lanka)'ın başkenti Colombo'da yapılan beş güney
Asya devleti temsilcisinin katıldığı konferans. Endonezya Devlet Başkanı
Sastroamidi Jojo'nun çağrısı ile toplanan Konferansa Hindistan, Pakistan,
Seylan, Endonezya ve Birmanya katılmıştır. Konferansın esas amacı
Çinhindi'deki gelişmeleri izlemek olmakla beraber daha büyük bir
Asya-Afrika devletleri Konferansı toplanması konusu tartışılmıştır.
Konferans 1955'te toplanan Bandung Konferansı'na öncülük etmiştir.
Colombo Konferansı, 1976
Sri Lanka'nın başkenti Colombo'da toplanan Bağlantısız ülkeler zirve
toplantısı. 11-14 Ağustos 1976 tarihleri arasında toplanan Konferansa
aralarında Filistin Kurtuluş Örgütü'nün de yer aldığı 86 ülkenin devlet
veya hükümet başkanları katılmıştı. Konferans'ta Bağlantısızlar
hareketinin genel durumu, sömürge ülkelerinden bazılarının
bağımsızlıklarına kavuşmaları, Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki ırk ayrımı
politikası, Filistin ve Kamboçya sorunları, Hint Okyanusu ve Kore
yarımadasının silahtan arındırılması gibi konularda görüşmeler yapılmıştı.
Konferans'ta ekonomik konulara ilişkin olarak aynı yılın Mayıs ayında
Nairobi'de yapılan Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı'nda
"77'ler Grubu" tarafından önerilen görüşler tekrarlanmıştır. Ayrıca Petrol
İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) model alınarak diğer hammaddeler için de
benzer uluslararası örgütlenmelerin gerçekleştirilmesi konusu da
tartışılmıştır.
Colombo Planı
Üyeleri arasında karşılıklı yardımlaşmayı geliştirmeyi ve çok taraflı bir
danışma mekanizmasını amaçlayan bölgesel ekonomik yardım programı. Colombo
Planı 1950'deki Colombo İngiliz Uluslar Topluluğu Konferansı'nda kabul
edildi. Plan ilk önce gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere altı
yıllık bir kalkınma programı dahilinde 5 milyar dolarlık bir yardımda
bulunmasını öngörüyordu. Pakistan, Hindistan, Seylan (Sri Lanka), Yeni
Zelanda, Avusturya ve İngiltere arasında gelişen bu örgütlenme daha sonra
başka Asya ülkelerinin de katılmasıyla genişledi. Sovyetler Birliği'ne
karşı çevreleme politikası izleyen A.B.D.de Asya'daki komünist olmayan
ülkeleri desteklemek amacıyla plana katılmıştır. 1950'den bu yana
kalkınmaları amacıyla Asya ülkelerine 25 milyar dolarlık borç ve yardım bu
plan çerçevesinde sağlanmış ve binlerce kişi bu plan sayesinde teknik
eğitim edinmiştir.
Curzon Hattı
1919-1920 Sovyetler Birliği -Polonya Savaşı'nda Sovyetler ile Polonya
arasında ateşkes hattı olarak önerilen sınır çizgisi I. Dünya Savaşı
sonrasında Polonya'nın doğu sınırı olarak Lord Curzon tarafından
önerilmişse de kabul edilmemiştir. II. Dünya Savaşı'nın başlangıcında
Almanya Eylül 1919'da bu hatta kadar olan Polonya topraklarını işgal etmiş
ve bu hattın doğusundaki Polonya toprakları ise Molotov-Ribbentrop
Antlaşması'na göre Sovyetlerin işgali altına girmiştir. Şubat 1945'teki
Yalta Konferansı'nda Sovyetler Birliği, A.B.D. ve İngiltere'ye Curzon
Hattı'nı Sovyet-Polonya sınırı olarak kabul ettirdi. 1951'de yapılan ufak
bir iki değişiklikle beraber hat, Sovyet-Polonya sınırını oluşturdu.
Çanakkale Savaşları, Şubat 1915-Ocak 1916
Müttefik devletlerin 1915 Şubat'ında başlattıkları Çanakkale Boğazı ve
İstanbul'u ele geçirmeye yönelik askeri harekat başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. İngiliz, Fransız, Avustralya ve Yeni Zelanda (Anzak)
kuvvetlerinin katıldığı harekatın amaçları şunlardı i-Boğazları açarak
Rusya'ya savaş malzemesi ve yardım göndermek ii-İstanbul'u işgal ederek
Osmanlı Devleti'ni savaş dışında bırakmak ii-Balkanlarda üstünlük sağlayıp
henüz savaşa girmemiş İtalya ve Romanya'nın İtilaf Devletleri yanında
savaşa girmelerini sağlamak.
Yaklaşık her iki taraftan da 300.000'er askerin ölmesi ile sonuçlanan
Çanakkale Savaşları İtilaf Devletleri için büyük bir başarısızlık oldu.
Boğazların açılamaması sonucu yardım alamayan Rusya'da rejim çöktü ve
işbaşına gelen Bolşevikler Brest-Litovsk Antlaşmaları ile savaştan
çekildiler. İngiltere'de ise Asquith liderliğindeki Liberal hükümet istifa
etmek zorunda kalarak yerini koalisyon hükümetine bıraktı. Böylece o
sırada Deniz Kuvvetleri Bakanı ve harekatın mimarlarından Churchill
kabineden ayrılmak zorunda kaldı. Tarihçiler tarafından savunulan
genelkanı, Çanakkale Savaşları'nın başarısızlıkla sonuçlanmasının I. Dünya
Savaşı'nın en az iki yıl uzamasına yol açtığı yönündedir.
Çekiç Güç (Combined Task Force-Poised Hammer)
Temmuz 1991 tarihinde kurulan ve amacı Saddam Hüseyin'in olası
saldırılarına karşı Kuzey Irak Kürtlerine güvence sağlamak olan "Huzur
Operasyonu-2"nin (Operation Provide Comfort-2) uygulama birliği olan hava
kuvveti ile küçük fakat etkili bir yer unsurunun adı. Türkiye'de İncirlik
ve Pirinçlik'te konuşlanmış 77 uçak ve helikopterden ve
Amerikan-İngiliz-Fransız-Türk 1862 kişilik personelden oluşmaktadır. Kuzey
Irak'taki Zaho'da da bir irtibat merkezi (Military Coordination
Center-MCC) bulunmaktadır.
Çekoslovakya Bunalımı, 1968
Çekoslovakya'da Prag Baharı ile görülen katı Marksist rejim
uygulamalarından daha liberal politikalara kayma eğilimine karşı Sovyetler
Birliği liderliğindeki Varşova Paktı ülkelerinin bu ülkeye yaptıkları
askeri müdahale sonrası ortaya çıkan bunalım. 1968 Ocak'ında Çekoslovakya
Komünist Partisi Genel Sekreterliğine Aleksander Dubçek'in atanmasıyla
birlikte ülkede liberalleşme politikaları gözlenmeye başladı. Üst düzey
görevlere Dubçek gibi liberalleşme yanlısı kişilerin getirilmesi
Moskova'yı tedirgin etti ve Sovyetler Birliği Dubçek'i, tutumunu
değiştirmesi yönünde uyardı. Buna Dubçek'in uymaması üzerine Sovyetler
Birliği önderliğindeki Macaristan, Polonya ve Demokratik Almanya
birliklerinden oluşan bir Varşova Pakto gücü Çekoslovakya'yı işgal etti.
Sovyetler bu olayı bir Pakt içi mesele olarak görürken uluslararası
platformda bu olay bir ülkenin egemenliğinin ihlali olarak algılanıyordu.
Bu olay, uluslararası komünist hareketler arasında da tartışmaya yol açtı
ve bir tarafta Brejnev Doktrini öte yanda ise Avrupa Komünizmi görüşleri
ortaya çıktı.
Çelik Pakt (Pacto d'Acciaio), 1939
Nazi Almanyası ile faşist İtalya arasında 22 Mayıs 1939'da imzalanan
ittifak antlaşması. Her iki devlet kendileri için öngörmüş oldukları
"hayat sahası"nı gerçekleştirmeyi hedefleyen bu ittifak antlaşmasına göre
taraflar birbirlerini ilgilendiren bütün sorunlarda karşılıklı olarak
yardımlaşacaklardı ve taraflardan biri, bir veya daha fazla devlet ile
savaşa girer ise, öteki devlet bütün gücü ile ona yardım edecekti. Çelik
Paktı, İngiltere ve Fransa'nın doğu ve güney Avrupa'daki bazı küçük
devletlerle -Türkiye dahil- yaptıkları ikili antlaşmalara bir tepki
niteliğindedir.
Çevreleme Politikası (Containment Policy)
II. Dünya Savaşı sonrası A.B.D.'nin Sovyetler Birliği'ne karşı olarak onun
etrafındaki devletlerle oluşturduğu veya oluşmalarında katkıda bulunduğu
ittifaklar zinciri. Savaş sonrasında iki farklı dünya görüşüne sahip
devlet dünya egemenliği konusunda sıkı bir mücadeleye girdiler. Doğu
Avrupa'da Sovyetlerin kendisine bağlı uydu sosyalist devletler kurmasından
ürken A.B.D. bu Sovyet yayılmasını önlemek amacıyla çeşitli tarihi ve
politik nedenlerle bu ülkeden çekinen devletlerle bir ittifaklar zinciri
oluşturarak onu "çevrelemek" istiyordu. Bu doğrultuda kurulan Kuzey
Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), Balkan Paktı, Bağdat Paktı, Güney Asya
Antlaşması Örgütü (SEATO), Anzus Paktı bu politikanın ürünleridir.
Çifte Çevreleme Politikası (Dual-Double Containment Policy)
Amerika Birleşik Devletleri'nin 1990-1991 Körfez Savaşı'ndan sonra İran ve
Irak'a yönelik olarak uyguladığı politika. ABD, 1979'daki İslami nitelikli
rejim değişikliği nedeniyle İran'a yönelik olarak uygulamaya koyduğu
siyasal ve ekonomik kuşatmaya Körfez Savaşı'ndan sonra Irak'ı da dahil
etmiş, yani her ikisini birden karşısına alarak dünya politikasından
tecrit etmeye çalışmıştır ve buna da çifte çevreleme denmiştir.
Çin-Sovyet Uyuşmazlığı
II. Dünya Savaşı sonrasında 1949'da Çin'de kurulan komünist rejim ile
Sovyetler Birliği arasında 1950'lerin sonlarında başlayıp 1980'lerin
ikinci yarısına kadar süren soğuk ilişkiler. Çin Halk Cumhuriyeti'nin
kurulmasından sonra Sovyetler Birliği ile bu ülke arasında sıcak ilişkiler
kurulmuştu. Fakat Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin 20. Kongresi'nden
sonra iki ülke arasındaki ilişkiler giderek bozulmaya başladı. En başta
iki ülke arasında yüzyıllardan beri süren bir tarihi mücadele vardı. Çin
Rusya'ya XIX. yüzyılda kendisini sömüren bir devlet gözüyle bakıyordu.
Bununla beraber iki ülke önderliği Marksist-Lenininst ideolojiyi farklı
şekillerde yorumlamaktaydılar. Mao'ya göre Stalin'in kötülenmesi
kampanyası çok ileri gitmişti ve Sovyetlerin "barış içinde birarada
yaşama" tezini beğenmiyordu. Ayrıca 1960'lardan itibaren Çin, Çin
İmparatorluğu'nun zayıf olduğu ve bu yüzden Çarlık Rusyasına toprak
bıraktığı "haksız" sınır antlaşmalarının değiştirilmesi gerektiğini ileri
sürmeye başladı. Bu sınır anlaşmazlığı 1969 yılında iki devletin silahlı
kuvvetleri arasında ciddi çatışmalara varacak kadar büyüdü. Bu arada Çin,
1968'de Çekoslovakya'ya yapılan Sovyet müdahalesini kınadı. 1970'lerde
sınır görüşmelerinin başlamasına rağmen bunlar ancak belli aralıklarla
sürmüş, 1978'de yine ciddi çatışmalar yaşanmıştır. Bütün bu gelişmeler
yaşanırken Çin, kendisine karşı Sovyetler kadar büyük bir tehlike olarak
görmediği A.B.D. ilişkileri normalleştirmeye çalışmaktaydı. 1972'de A.B.D.
Başkanı Nixon Çin'i ziyaret etti ve 1976'da iki ülke arasında diplomatik
ilişkiler kuruldu.
1976'da Mao'nun ölümü ve muhalif önderlerin iktidara gelmesiyle
ilişkilerin normalleşmesi yolunda bir engel kalktıysa da bu hemen
gerçekleşmedi. 1979'da Çin, Kampoçya ile savaşan Vietnam'a girdi ve Nisan
ayında Sovyetler ile 1950 tarihli Dostluk, İttifak ve Karşılıklı Yardım
Antlaşması'nı iptal etti. Sovyetler ise Vietnam'ın yanında yer aldı.
1979'un sonunda Sovyetlerin Afganistan'a girmesi de ilişkilerin daha da
bozulmasına yol açtı. 1982'de Sovyet Devlet Başkanı Brejnev'in ölümünden
sonra iki ülke Dışişleri Bakanları görüşmelere başladılar ve 1983'te
Moskova'da yapılan görüşmeler sonucunda ticari konularda anlaşmaya
varıldı. 1983 Kasım'ında Çin-Sovyet sınırı ticarete açıldı.
Yine de ilişkilerin normalleştirilmesi için Gorbaçov iktidarını beklemek
gerekecekti. Çin'de ekonomik reformla birlikte Sovyetler Birliği, Çin'in
dış ticaretine önemli ülkeler arasına girdi ve Çin'in Gorbaçov'un
reformlarına ilgisi arttı. 1987 Ağustos'unda iki ülke arasında
görüşmelerin başlamasıyla sınırın doğu kesiminde toprak iddialarından
doğan sorunların çözülmesi yolunda adımlar atılmaya başladı. Sovyetler
Birliği bir yıl sonra Moğolistan'ın kuzeyinden önemli sayıda asker çekti.
Nihayet 1989 Mayıs'ında Gorbaçov'un Pekin'i ziyareti sırasında Sovyet ve
Çin liderleri karşılıklı olarak dostluk, egemenlik ve birbirlerinin
içişlerine karışmama sözü verdiler ve "ilişkilerin normalleştiğini"
açıkladılar.
Çok Taraflı Nükleer Güç (Multilateral Force-MLF)
1960'ların başında A.B.D. tarafından öne sürülen Batı bloku çerçevesinde
nükleer gücün kullanımının paylaşılması önerisi. 1960'ların ilk yarısında
A.B.D., Sovyetler Birliği ve İngiltere'den sonra Fransa ve Çin de nükleer
denemeler yapmışlardı. Hindistan, Federal Almanya, İtalya, Japonya,
Brezilya, İsrail, Pakistan, İsveç, İran ve Libya'nın da nükleer silah
yapmak için çalıştıkları veya bunu arzuladıkları biliniyordu. Bunun
üzerine özellikle bağlantısız devletler, Birleşmiş Milletler çerçevesinde
nükleer silahların yayılmasını önleme çabalarına girişmişlerdi. Bu ortamda
A.B.D. çok taraflı nükleer güç düşüncesini ortaya atmış, bu yolla Avrupalı
müttefiklerini nükleer silah yapımı yerine, nükleer silah paylaşımına ikna
etmeye çalışmıştı. Buna göre bu projeye katılacak ülkeler, bu amaç için
ayırdıkları bütün güçlerini NATO'nun emrine verecek, masrafları da
ortaklaşa paylaşacaklardı. Bu şekilde oluşturulacak nükleer güç bazı
ülkelere yerleştirilmek yerine denizaltı ve gemilerde bulundurulacaktı. Bu
silahlar da ancak ortaklaşa alınacak bir karar ile kullanabilecekti. Bu
proje çeşitli tartışmalara yol açtı. Nükleer silahların bu silahlara sahip
olmayan devletlerle paylaşılması nükleer gücün yayılması demek değil
miydi? Sovyetler Birliği her ne şekilde olursa olsun Almanya'nın "nükleer
tetikte" parmağının bulunmasına karşıydı. Sonuçta bu proje 1968 yılında
A.B.D. ve Sovyetler Birliği'nin Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme
Antlaşması (The Non-Proliferation Treaty)'nı imzalanması ile gündemden
kalkmıştır.